BÖLÜM 3

15.1K 662 111
                                    

İyi okumalar ❣️

Hangisi daha çok canını yakardı? İhanete uğramak mı yoksa sevdiğin kişinin aslında senin gördüğün kişi olmaması mı?

Geçirdiğim zor hafta sonrasında hâlâ o gözlerin etkisinden çıkamıyordum. Siyah demirli maske ve maskenin üstüne kor gibi düşmüş kırmızı gözler, beni hem yakmak ister gibi bakması hem de bir o kadar temiz olduğumu hissettiren cennet ve cehennemi bakışlarında barındıran o gözler...

Kaç gündür pencereden bile bakmayı kendime yasak koyup kalın perdelerin arkasına sığınmıştım. Her zaman yaptığım gibi korkakça kaçmıştım. Ablama uydurduğum hastalık yalanın suyu çıkmadan benim artık o bara gitmem gerekiyordu yoksa bir tuhaflık olduğunu anlayacaktı. Bugün o barda çalışacağım ilk günümdü, aşırı heyecanlıyken bir o kadar da korkuyordum. O içimdeki on yaşındaki Ahsen kaçıp yatağının altına sığınmak istiyordu.

Bu kez o kız çocuğuna yenilmeyip acı dolu geçmişi arkamda bırakıp geleceğime dair bir adım atmıştım. Şu an için tek bir sıkıntı vardı, iş kıyafeti olarak verilen bu paçavralar varla yok arasındaydı. Bir insan bununla nasıl rahat çalışırdı ki?

Aynadan kendime baktığımda yüzümü buruşturdum. Siyah mini eteği üstüme giyindim, yanlarından siyah şerit geçen kan kırmızı gömleğimle garson değil de eskort gibi görünüyordum. Kolay kolay etek giyen biri değildim, özellikle bu kadar kısa giyinen biri hiç değildim. Şimdi ablama söylesem daha şimdiden olay çıkardığımı düşünecekti. Bir şeyleri alıştığımı o kozayı parçalayıp çıktığımı görmesini istiyordum, ben aslında ablama kendimi kanıtlamak istiyordum. Duyduğum korna sesi ablamın benim için gönderdiği taksiydi. Bu saatte tek başıma o bara gelmememi istemişti ki zaten ben de son olaydan sonra tek başıma gitmeye cesaret edemezdim. Kısa ayağıma taktığım topuklu ayakkabılara hoşnutsuz bakış atıp uzun trençkotumu alıp evden dışarı çıkmıştım. Taksiye bindiğimde ellili yaşların sonunda olduğunu düşündüğüm adam yan aynandan bana bakmıştı. Aşırı derecede suratsız aynı zamanda ürkütücüydü. Tanrım bu şehirde zaten gülen adama denk gelmek kayıp hazineyi bulmak demekti. Aramızda hiçbir diyalog geçmeden arabayı çalıştırmıştı. Büyük ihtimalle ablam ona adresi vermişti.

Gözlerim camın ardındaki sokaklara takıldı, hepsi farklı farklı dünyaydı. Kimi sokak çok ıssız kimi sokak daha yoğundu ama her sokağın duvarlarında farklı simgeler çizilmişti. Sanki kendi yerlerini işaretlemek ister gibiydiler. Benim o gece bizim sokakta fark ettiğim detay gibi diğer evler kırmızıyken sadece bir ev beyazdı, o da benim yaşadığım evdi. Sokaklardan geçen normal giyinmiş adamlar, kadınlar gibi o geceki gibi pelerinli adamlar da vardı. Tuhaf bir şehirdi, her tipi bir araya toplamıştı.

Yarım saatin sonrasında barın önünde durmuştuk. Çantamdan çıkardığım parayı amcaya uzattığımda ödendiğini söylemişti. Bakışları sanki artık arabamdan defol git der gibiydi.

Başımı sallayıp hızlı bir şekilde arabandan kendimi dışarı atmıştım. Adamda ben iner inmez arabayı gazlamış ve gözden kaybolmuştu.

Gözlerim bara kaydı, karanlık geceyi aydınlatan büyük tenekelerin içine yaktıkları ateşlerdi, bar ise sanki küçük bir kale gibiydi. Taş duvarları ile hem ürkütücü hem de hayran bırakıcıydı. Kalede tek renk büyük kırmızı dev kapıydı. Eğer böyle bir yerin

karşısından geçseydim keskinlikle buranın bar olduğunu düşünmez hatta çok eski zamanda imparatordan miras kaldığı bir yer zannederim.

"Kime baktın küçük?"

Duyduğum sesle barın kapısında bekleyen tüm vücutları dövmeli olup üstlerinde sadece siyah bir tişört ve pantolon olan adamlara baktım. İkisi de kızıla boyadıkları sakalları ile sanki ikiz gibilerdi.

KİMLİKSİZLER ŞEHRİ +18 (KİTAP OLDU )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin