0.6

2.7K 323 420
                                    

kai sevinçle kalktı o sabah. dün palavracı'yla olan konuşmasından sonra kendini daha özel hissetmeye başlamıştı çünkü palavracı onunla konuşmak için bahane aramıştı. çok mesajlaşabilen biri değildi, hatta genelde mesajlaşmazdı. zaten sürekli konuştuğu tek arkadaşı beomgyu olduğu için mesaj atmak yerine aramayı tercih ederdi. ama palavracı böyle düşünmemişti, ne derse desin kai birisi kendisiyle konuşmak istediğinde mutlu oluyordu.

beomgyu'dan sonra ilk defa birisi onunla devamlı olarak konuşuyordu. kendisi birisiyle konuşmak için can atsa bile asla devamlı olarak ona mesaj atamazdı, insanların onu yapışkan biri gibi görmesinden korkuyordu. artık biraz olsun duvarlarının dışına çıkmanın verdiği mutlulukla kahvaltısını yaptı ve annesini öptü. aynı hoş ruh haliyle kahvaltısını yaptı ve okula gitmek için evden çıktı.

---

kıvırcık saçlı oğlan elindeki sütün parasını ödeyip marketten çıktı. her sabah bir rutin haline getirmişti çilekli süt içmeyi. hem yürürken içmek zevkliydi, hem de çilekli olan her şey çok güzeldi. stabil adımlarla durağa yürürken gördüğü tanıdık yüzle duraksadı, bu sınıf arkadaşıydı. "merhaba hyunjin!"

hyunjin beklemekten kızaran burnunu ovuşturduktan sonra gülümseyerek ona seslenen kai'a döndü. "sana da merhaba hyuka."

elindeki çilekli sütten bir yudum daha alırken mırıldandı kai. "genelde seni bu durakta görmem, hatta ilk defa görüyorum. artık buradan mı gideceksin okula?"

elini ensesine atıp gülümsedi hyunjin, kai ile pek konuşmasalar da onu kendine bir tık daha yakın hissediyordu. "ah, hayır. dün gece teyzemlerde kaldım, evleri buraya yakın da."

kai anlayışla başını salladı, okuldan sevdiği birini de görmüştü. daha iyi ne olabilirdi ki? "istersen beraber gidelim?"

evet daha iyisi de olabilirmiş. hyunjin'in teklifine gülümseyerek onayladı. "tabii ki."

aklına gelen şeyle durdu, çantasından öğle arası içmek için aldığı çilekli sütü çıkartıp arkadaşına uzattı. "sever misin?"

hyunjin kocaman gülümsediğinde, bu kai'ı mutlu etmişti. insanları sevindirmekten mutlu oluyordu.  "çok severim."

birkaç dakika daha süren muhabbetin ardından otobüs gelince şakalaştılar ve beraber otobüse bindiler.

---

"choi beomgyu?"

yoklama sırasında kankasının adını duyan kai'ın suratı asıldı. beomgyu cidden hastalanmıştı ve birkaç günlük rapor almışlardı. bundan sonra onun hey şeyi yemesine izin vermeyecekti. ne olduğuna bakmadan bir şeyleri mideye atması büyük sorundu. dün okul çıkışı yanına gittiğinde az daha eve kusmuklu bir tişörtle dönmek zorundaydı, şükür ki beomgyu'nun kıyafetleri ona uyuyordu. "onun raporu var hocam."

öğretmen anlayışla başını sallayıp sıradaki öğrenciye geçerken soobin'in gözleri kai'ın üzgün yüzünde asılı kalmıştı.

"evet artık derse geçebiliriz."

"bayan lee!"

kadın öğretmen ve tüm sınıf bağıran soobin'e döndü, kai da dahil. "efendim soobin?"

soobin yutkundu ve kendine güvenen sesiyle konuştu. "kai'ın yanına geçebilir miyim? cam tarafından çok rüzgar esiyor ve ben maçlardan sonra hasta oluyorum."

bayan lee birkaç saniyeliğine durumu değerlendirdi. kai ise şaşkındı, soobin neden birden bire onunla oturmak istemişti ki? "geçebilirsin soobin, ama acele et ve derse başlayalım."

uzun çocuk başıyla öğretmeni onayladı ve sıradaki birkaç kalemi gelişigüzel çantasına doldurdu. ardından aceleyle kai'ın yanına oturdu ve ona şaşkın şaşkın bakan çocuğa gülümsedi. kai kesinlikle soobin'den böyle bir hareket beklemiyordu ve şimdiden yanakları ısınmaya başlamıştı.

ve lütfen biri son hız atan kalbine bir şey söyleyebilir miydi?

---

teneffüs zilinin çalmasıyla bayan lee son kez sınıfa gülümsedi ve çantasını alarak sınıftan ayrıldı. "selam kai."

bedeni büyük kalbi daha da büyük çocuk yavaşça onunla konuşan çocuğa döndü. "merhaba soobin."

soobin'in suratını bilindik sırıtışı esir aldı. "nasılsın?"

"iyiyim, sen nasılsın?"

bu monoton konuşma soobin'in canını sıkıyordu. "ben de iyiyim ama beomgyu pek öyle değil sanırım. ona ne oldu?"

aklına arkadaşının hasta hali gelince yüzünü tekrar yüzü düştü kai'ın. "midesini bozmuş, birkaç gün dinlenmesi gerek."

aklına beomgyu gelmişken, o bu yer değiştirme işine çok sevinecekti. her zaman cam kenarına oturmak ve okulun basketbol takımının kaptanı yeonjun'u sahadayken izleme hayallerine sahipti. bu düşünce onu gülümsetti.

"gülüşün çok güzel."

ne?

"efendim?"

yanmaya başlayan yanaklarla soobin'in gözlerine baktı. "gülüşün dedim, çok güzel."

soobin'in söylediğinde ciddi olup olmadığından emin olmak adına bir kez daha inceledi mimiklerini ama hiçbir alay ibaresi göremiyordu. bunun üzerine şirince dudaklarını birbirine bastırdı. "teşekkürler."

karnı heyecanla kasılırken kalbi duyduğu iltifatla ışık hızında kan pompalamaya başladı, sonuçta yanaklara da kan gerekiyordu.

---

taehyun zilin sesini duymasıyla hafifçe başını sıradan kaldırdı. sıkıcı ders nihayet bitmişti.
sırada biraz gerindikten sonra tam tekrar uyku moduna geçecekti ki bir ses duydu. "taehyun!"

kaşlarını çatıp başını kaldırdı, başını arkaya çevirince heyecanla onun yanına gelen kai'ı gördü. "taehyun neden geç kaldın? hasta mıydın?"

konuşarak yanına gelen kai, arkadaşının kaşındaki yarayı görmesiyle ağzını kapattı ve onu ittirerek yanına oturdu. "kaşına ne oldu?"

taehyun sırıttı, gizli çocuğu oynamak hoşuna gidiyordu. "hangi soruna cevap vereyim şimdi?"

uzun olan kaşlarını çattı, o burada kızıl saçlı arkadaşının iyiliğini düşünüyordu. fakat arkadaşı kendisini ciddiye bile almıyordu.
"seni düşünende kabahat."

tripli tavırlarla sırasına gidip çantasının ön cebinden yara bandı çıkarttı. kendisine sorgular bakışlar atan soobin'e bakmadan, bakarsa kesin utanırdı, taehyun'un yanına geri döndü. "yaklaş bakayım buraya."

kızılın gülümsemesi hâlâ yerindeydi ancak aklında akşam yemeğinden annesine yüzünü nasıl açıklayacağı vardı.

öte yandan arka sırada ikiliyi izleyen soobin damarında dolaşan kötü hissin ne olduğunu çözmeye çalışıyordu.

kesinlikle taehyun'u sevmiyordu.

ve kesinlikle bu kıskançlık değildi.

---

be quiet, sookai ✓Where stories live. Discover now