2.8K 394 82
                                    

"bize ne olduğunu anlatmak zorundasın artık jisung, gecenin bir yarısı ortak salona varıyorsun, haberimiz bile yok. üstelik salak salak gülüp duruyorsun, neyin var senin?"

seungmin jisungu karşısındaki sandalyeye oturtmuş onu azarlayan bir anne tarzıyla her an bir çığırtkan yollama potansiyeline sahip olabilecek şekilde konuşuyordu. ve dediklerini umursamayıp hala salak salak gülmeye devam eden jisung yüzünden sinirleri her saniye daha çok geriliyordu.

"size söyleyeceğim ama kimseye söylemeyeceksiniz"

seungmin derin bir nefes aldı, ortak salonda dönüp duruyor ve jisunga bağırıp ağlamasına neden olmak istemiyordu. (evet, 17 yaşındaki gryffindorlu birisinden beklenmeyecek bir davranıştı ama her seferinde gerçekleşiyordu.)

"saçmalama jisung kime söyleyelim"

jisung gülen suratını düşünerek ortak salondaki tekli koltukta ters bir şekilde oturan ve yine ters tuttuğu kitabı okumaya çalışan felixe baktı. bu çaktırmadan seungmin anlatması için bir yöntemdi.

"felixten şüpheleniyorum. her gün birkaç kişiyle daha arkadaş oluyor ve çok konuştuğu için her şeyi ağzından kaçırıyor."

seungmin ona hak verdiği sırada onları duyan felix kitabını fırlatıp koltukta düzgünce oturmaya çalışırken kimseye söylemeyeceğim anlat lütfen diye yalvarmaya başlamıştı ve şimdi ortak salonun ortasında baş başa kalmışlardı.

"minhoy-"
Jisung anlatmaya başlayacakken sinirle kızan seungmin yüzünden yerinde sıçradı ve gözlerinin hemen dolmasına lanet etti.

"minho ile ilgili olduğunu anladık zaten jisung"

şimdi konuyu anlatması gereken jisung koltukta ayağa kalkmış bir şekilde ve tuhaf el hareketleriyle durumu en başından açıklamaya çalışıyordu.

"ama konu çok başka. geçen yasak ormana gittiğimiz gün, sizden sonra gelmiştim hatırlıyorsanı"

seungmin sabırsızca dudaklarını kemiriyordu. jisungu konuşturmak bu kadar zor olmamalıydı. üstelik sürekli lafını bölen felix de her şeyin açıklığa kavuşmasına engel oluyordu.

"yaklaşık bir saat filan sonra aynen"

"tamam işte, dönüş sırasında minhoyu gördüm o beni görmedi ama çok farklıydı"

jisungun utanmış ifadesini görmek her iki arkadaşını da şaşkınlık ve aynı zamanda kahkahalarla gülme isteği uyandırıyordu.

"ne demek farklıydı"

"işte o soğuk bildiğimiz çocuk meğer yumuşacık bir şeymiş. oturmuş kedinin birisini, kucağında sıkıca tutuyor, elleriyle güzelce okşuyor, narince seviyor, kediyle sıkıntılarını paylaşıyor. çok hoş görünüyordu ve gerçek kişiliği bu gibiydi. bu yüzden soğuk olduğu için herkesin çekindiği minhoyla yaklaşmakta korkmadım. bu yüzden dün de gittim, yine aynı görüntüyle karşılaştım, sanırım her gün geliyor ve sanırım artık bu görüntünün müptelasıyım"

seungmin ve felix ikilisi, camdan dışarıyı izleyip gülerken konuşan arkadaşlarının bu halini komik buldu ve birbirlerine bakıp güldüler. han jisung, bu görüntünün sadece müptelası olmamıştı, o, bu görüntünün oluşmasını sağlayan kedinin yerinde olmak istiyordu ve aklında bunun nasıl da güzel olabileceğine ilgili görüntüler dolaşırken, gülümsemeyi de ne yapacaktı?

"o halde bir an önce slytherinler le ortak olan sihirli yaratıkların bakımı dersine gidelim."

jisung onu göreceği için içten içe sevinmeye başladığında, hayvanları bu kadar seven minhonun neden bu dersten pek de hoşlanmadığını düşündü. belki sadece kedileri seviyordu, diğer türlü ise güzel yaratıklara bile soğuk davranmaya çalışacak kadar çok saklamaya açalılıyordu karakterini. ve bu hiç de güzel bir şey değildi. hiç olmasa, kendisi olabilmeyi göstermek isterdi ona jisung. belki onun yanında kendisi gibi olarak bunu gösterebilir, kim bilir?

pekala, kendisi gibi davranmayı filan boşverin. şimdi onlarla bir ortak dersteydi ve sadece karşısında böceklere iğrenerek bakan lee minhoyu görmesiyle bile heyecanlandığını hissetmesiyle, bu zamana kadar utanma, heyecanlanma ve kızarma gibi duygulara sahip olmadığını düşünen jisung dahi bu duruma şaşırıyordu. kendisi gibi davranmak ve örnek olmak istiyordu ancak onun yanındayken kendisi gibi olabilmekte ne kadar başarılı olacaktı ki?

sihirli yaratıkların bakımı öğretmenler olan bay hagridin derse girmesinin ardından sıralanan öğrencilere ve söz hakkı almak amacıyla el kaldıran seungmine dönüp baktı. bir soru sorulduğunu bile işitmemişti. ortamda bütün ilgisini onun üzerine yoğunlaştırdığında muhtemelen diğer her şeyi kafasından atıyordu.

"billywig, yaygın olan ancak muggle'lar tarafından 2 santimetre kadar olmaları ve hızlı uçmaları nedeniyle nadiren de olsa fark edilen canlı mavi avustralya böcekleri. vücutlarının alt kısmında uzun kavisli bir iğne var. sokulan kurbanlar baş dönmesinden muzdarip olduktan sonra havaya yükselmeye başlayacaktır. panzehiri epey zor yapıldığı için geçmesini beklemek daha çok tercih edilen bir yöntemdir."

"kesinlikle kim seungmin, teşekkürler. bu açıklaman için gryffindora 20 puan."

bay hagrid, gülümseyerek bu çocuğa baktığında seungmin de tatmin olmuş ve gururlu bir ifadeyle etrafına bakındı. her soru bildiğinde utanıyor olması en sevimli ve can alıcı özelliğiydi.

"evet çocuklar bakmak için yaklaşabilirsiniz ancak sakın elinize almaya çalışmayın kızmaları durumda pek de iyi böcekler olmuyorlar ve hızlı oldukları için sizi ısırdıklaeını fark etmezsiniz bile"

sınıftan bir kız "hiçbir böcek iyi değildir zaten" diye bağırıp bir ağacın dibine otururken, çoktan böceklerin dolu olduğu sandığın yanına giden felix heyecanla ve farkında olmadan bağırarak konuşmaya başladı. "inanmıyorum, memleketimden gelmişler, şuna bak çok tatlı, rengi de çok parlak. dokunabilir miyim bay Hagrid?"

bay hagridin vereceği cevabı umursamayarak çoktan elini sandığa sokmaya çalıştığını gören arkadaşları seungmin, jisung ve changbin aynı anda onu durdurmak için hızlı adımlarla yaklaştıklarında felix elini sandıktan çıkardı. kolunun üzerinde dolaşan ancak normal yapılarının aksine uçmaya ya da ısırmaya yeltenmeyen iki küçük böceğin kendisine göre şirin olan görüntüsüne gülümseyerek bakarken changbin olduğu yerde kusmak üzereydi. jisung "felix sakın kıpırdama, hadi seungmin birini sen birini ben tutup yeniden sandığa atıyoruz. üç deyince" seungmin hayır diye çığlık atarken, biraz geç kalsa da fark eden hagrid "yine mi felix" diyerek uzun adımlarla yanına geldiğinde onun kolunda hiçbir şey yapmadan gezinen böcekler yüzünden herkes orada toplandı. felixin umrumda gibi gözükmüyordu. sadece kıpır kıpır dolaşan bu böceklere gülerek ve bazen etrafındakilerin korkmuş ve şaşırmış saçma tuhaf ifadelerine kahkaha atarak bakıyordu. "onlar benimle aynı memleketten tamam mı, bana zarar veremezler!"

felixin kolundan almak için uzanan hagrid ile birlikte, hagridin yanında ve onun yarısı kadar duran jisung da arkadaşına yardımcı olmak için iğrenerek kolunu tutuyordu. neden bunu yaptığını bilmiyordu, tam bir aptallıktı. bazen fazla cesaret kesinlikle aptallığa kadar gidebiliyordu. üstelik kendisinin aksine felix böceklerden korkmuyordu bile.

yine de arkadaşının tutup ona sakin olmasını söylediği (ki böcekler gideceği için yas tutan felixe bakılırsa sakin olmaya çalışan açıkça kendisiydi.) bu saniyede "sen bırak jisung" diyen hagrid kesinlikle geç kalmıştı. görünen son şey felixin elindeki böceğin hızlıca uçması olmuştu bizzat tanık olan herkes bağırıp çağırırken, hagrid neden sürekli bu çocuklar yüzünden böyle olduğunu sorguladı. üstelik bunu jisung dönen başının ve kolundaki sızının etkisiyle gözleri önünde kucağına doğru düşüp bayılırken sorguladı. bu kesinlikle bir faciaydı.

cat|minsung✓Where stories live. Discover now