²⁰

2.1K 280 60
                                    

han jisungun bu sabah hastane kanadında uyandığında aklında hızlıca beliren üç soru vardı ve bunlarla karşı karşıya kalmak epey yorgun hissettiği bedeniyle çok zordu.

1-ben neden buradayım?
2-minho neden burada?
3-mcgonnagal neden burada?

yatağında oturup boş boş tavanla bakışmasına rağmen aklına bir şey gelmemesinden sinirlendiğinde hızlıca doğruldu ve dakikalardır ses çıkarmadan uyanmasını bekleyen profesörleriyle doğrudan göz teması kurdu. karşılaştığı sinirli bakışlar ise adeta yerine çökmesine ve ölü taklidi yapmak istemesine sebep olmuştu.

"günaydın bay han jisung, sonunda da diyebilirim. bir daha animagus halinizi riske atarsanız başınıza büyük bela alırsınız, ayrıntıları ofisine geldiğinizde konuşacağız"

mcgonnagal sanki acelesi varmış gibi ve ciddi bir tavırla yaptığı konuşmanın ardından hastane kanadından hızlıca çıktığında olanları hala fark edemeyen ve duyduklarıyla girdiği şok etkisinden çıkmak için kendisine tokat atan jisung ne yapacağını düşünüyordu şimdi. hogwartsan atılmamak için tam da şimdi bir çözüm bulması gerekiyordu ve lanet olası çalışmayan beyninde en ufak bir fikir bile filizlenmiyordu.

en azından aklına yeni birkaç soru eklenmiş bir de zihninde devasa bir kırmızı alarm çağrısı yayılmıştı. profesör mcgonnagal onun animagus olduğunu nereden biliyordu ve büyücülükten atıldıktan başına neler gelecekti?

bir kez daha öngörülebileceği gibi hiç iyi şeyler gelmeyecekti. bu yüzden bu kırmızı alarmının tek bir başlığı olabilirdi: bu sefer cidden sıçtın.

ardından ne kadar mantıksız da olsa hogwartstan atıldıktan sonra geçireceği hayatı düşünürken, sonunda aklına minho geldi. ardından dün yaptıkları da tabii, ve şu alışık olduğu başından kaynar suların boşalma hissiyle etrafını incelemeye başladı. sonrasında  gördüğü yüzle rahatladı, en azından henüz kaybetmemişti onu, doya doya yanında olmalıydı.

yanında mışıl mışıl uyuyan minhonun güzelliği onu ne kadar cezbetse ve böyle saatlerce izleme isteği uyandırsa dün yaptıkları belki de asıl kırmızı alarmı gerektiriyordu. çünkü bilirsiniz ki, minhonun vereceği tepkiler asla belli olmazdı. yüzünden en ufak bir ifade sezdirmezken o içten içe ağlayabilir veya kahkahalara boğulabilirdi.

ama jisung tüm bu gizleri çözdüğü için bir sorun olmadığını düşünerek kendi yatağından kalktı ve yanındaki yatakta uzanıp uykuya dalmış sevimli minhonun yanına kıvrıldı. minhonun daldığı pek de derin olmayan uykudan hızlıca uyanması ve bağırarak EXPELLİARMUS demesinden de epey korktuğu söylenebilirdi. bilinç altında ne dönüyorsa kesinlikle iyi şeyler olmadığı belliydi.

güzel uykusundan sinirli bir şekilde uyanan minho gününün kötü geçeceğine inanmak ve kendini bunun için hazırlamak ile meşgulken, gözlerinin önünde duran, neredeyse kucağına yerleşen küçük ve sevimli jisungu görmesiyle bu günün en iyisi olacağına karar vermişti. evet, fikirlerini büyük çoğunlukla jisung ve onunla ilgili her şey etkilemeye başlamıştı ve bu onun suçu değildi.

günler onun için jisung sayesinde harika geçebilirdi ancak atlıyordu ki jisung ile olduğu sürece hiçbir şey normal olmayacaktı. ama ne yapsaydı yani? biraz tuhaf diye onun kalbine atlayıveren bu kediyi sevmese miydi? ona soğuk mu yapsaydı?

doğrusu sonuncusu epey mantıklıydı.

yanına uzanıp elini minhonun beline yerleştirdikten ve onu şoka uğrattıktan sonra gerçekten bir kedi gibi kıvrılıveren jisunga ne kadar soğuk yapabileceği belirsiz olsa da "git yanımdan" dedi. şu, jisung onu kendi içindeki aydınlık tarafına kavuşturmadan önce hep kullandığı soğuk sesiyle. yakın bir zamanda o günleri tamamen silip atmak istiyordu ve biliyordu ki jisung ile olduğu sürece mümkündü.

cat|minsung✓जहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें