Sığınmak

9.3K 621 30
                                    

27.12.2020

***

Akşam  yemeğinden sonra çayımı alıp koltuğa oturdum. Yavuz'un ne yaptığını deli gibi merak ediyordum. Hâlâ Berat'ın yaptıklarını duymamasına şaşırmıştım. Ve onun ailesi ile olan bağlarını kopardığını da benim bilmemem...

Yeterince ayrı kalmıştık ve ben artık bu küslüğü bitirmek istiyordum. Tabi o da aynı fikirdeyse... Belki de ne olursa olsun beni terk etmemeliydin deyip bırakabilirdi beni değil mi..?

Ben düşüncelerim arasında boğulurken kapının çalması ile kısa bir an irkildim. Çayı sehpaya bırakıp kapıya ilerledim.

Kapıyı açtığımda karşımda dağılmış bir Yavuz duruyordu. Gözleri ağlamaktan kızarmış, göz altları çökmüştü. Burnunu çekerken hâlâ onu inceliyordum. ''Y-yavuz?''

''Konuştum'' dedi çatallaşmış sesiyle. Omuzları düşmüş kafasını eğmişti. Küçük savunmasız bir çocuk gibiydi. Benimde gözlerim dolmaya başlamışken daha fazla ayakta durmasını istemediğim için kolundan tutup içeriye çektim. Uslu bir şekilde girdi. Ayakkabılarını çıkarıp ceketine uzandım. Komutlarıma ayak uyduruyordu. Yüzüne baktığımda yaşlar boşalmaya devam ediyordu. Kolunu tutup göğsüme çektiğimde bunu bekliyormuş gibi kollarını bana sardı.

Başı omzumda ağlarken sırtını sıvazladım. ''B-ben-''

''Tamam sus konuşma şimdi.'' Saçının üzerinden öptüm. Ne kadar o şekilde kaldık bilmiyorum ama sonunda kendini toparladığında içeriye götürdüm. Bir anda titremeye başlayınca hem soğuktan hem de sinir ve stresten olduğunu anladım. ''Bekle beni.''

Herhangi bir tepki vermedi. Aceleyle bir örtü aldım odadan. Yaptığım çaydan bir bardak alıp içeriye girdim. Bardağı eline tutuştururken diğer yandan örtüyü örttüm. ''İç biraz. İçin ısınır.'' Kafasını sallayıp bir yudum aldı.

''Hâlâ seni ben hak ediyordum dedi. Onun için, perişan olmam umurunda bile değil.'' Saçlarını okşayıp şakağına bir öpücük kondurdum. ''Bencil pisliğin teki.'' dedim dişlerimin arasından. Gözlerini bana çevirdi. ''Seni çok üzdü değil mi?'' Bu durumda bile beni düşünmesine ağlayasım gelmişti. ''Kurban olurum ben sana.'' dedim. Bardağı sehpaya bıraktı. Başını dizlerime yasladığında örtüyü iyice çektim üstüne. Saçlarını okşarken, o bana konuştuklarını anlattı.

İkimiz o gece hatırladıklarımız ile ağlaya ağlaya konuştuk. O içini döktü, ben içimi döktüm. Artık bizi güzel günler beklediğine inandırdım kendimi. Öyle de olacaktı. Bunun için savaşacaktım. Onu bir daha kaybedemezdim. Olurda bu duygu yüklü günden sonra kafasını topladığında beni hayatında istemese bile uğraşacaktım.

Birazda biz mutlu olalım değil mi? Bir kere de ben bencil olmak istiyordum bu hayatta. Yeterince taviz vermiştim. Elimdekilerle yetinmiş, başkaları için kendimden ödün vermiştim. Bu sefer öyle olmayacaktı...

**

Sabah göğsümde ki ağırlıkla gözlerimi açıp oraya diktim. Kahve saçları dağılmış, o güzel gözleri kapalı, ağzı hafif aralıktı. Düzenli nefes alışverişiyle uyuduğunu anladım.

Saçlarını okşayarak, yüzümde bir tebessüm ile izledim onu. Tabi her güzel şeyi bozan bir şey olduğu gibi bizim huzurumuzu da bozan da çalan telefon olmuştu.

Ben bir küfür saydırırken Yavuz yavaş yavaş gözlerini açtı. Kirpikleri titreşirken gözlerini araladı. İlk etrafına baktı. Sonrasında gözleri beni yakaladı. Korkuyordum. Dün geceden sonra aklı yerindeyken beni istemeyecek, gidecek diye.

Ama öyle olmadı ve güzel gülümsemesini gönderdi bana. ''G-günaydın.'' dedim titreyen sesimle. Hafif bir kıkırtı çıktı ağzından. ''Günaydın.'' dedi boğuk sesiyle.

''Telefonun...'' Kafa sallayıp boynuma bir öpücük kondurdu. Ben öpücüğü ile titrerken o doğrulup telefonuna uzandı. Arama sonlanmıştı. Tekrar arayıp kulağına koydu.

''Efendim?''

''...''

''Tamam geliyorum.'' Telefonu kapatıp bana baktı. Ben de yerimde doğrulup yüzüne baktım. ''Gidiyor musun?''

''Merkezden çağırıyorlar. 1 saate çıkmam lazım.'' Kahvaltı hazırlamak için ayaklanıp kapıya ilerledim. ''Ben kahvaltı hazırlayayım. Sende duş al istersen banyoda temiz havlu var.'' O kafasını sallayınca bende gülümseyip odadan çıktım.

Mutfağa girip işe koyuldum.

Banyodan çıktıktan sonra mutfağa geldi. Hâlâ gözleri kızarıktı. ''Buz vereyim mi?'' Omuz silkti sadece. Buzluktan, küçük buzları çıkarıp şeffaf poşete koydum. Ona verdiğimde alıp göz altlarına yerleştirdi. ''Çok tutma. Hafif bir şişkinlik var. Biraz iner.''

''Tamam.'' Kahvaltımızı ettikten sonra bir sigara yaktı. Bir bardak kahve verdim. ''5 dakikaya çıkarım.'' dedi.

''Tamam kahveni iç ayılırsın en azından.''

''İçki içmedim ağladım sadece.'' dedi gülerek. Omuz silkip bende güldüm. ''Olsun. Hem gece geç uyudun. Uykunu yeterince iyi almamış olabilirsin.''

Kahvesinden bir yudum alıp bir nefeste sigarasından çekti. ''Ailenle hiç görüşmüyorsun yani öyle mi?'' Kafasını iki yana salladı. Aslında sorup onu üzmek istemiyordum ama merakta ediyordum.

''Sadece dedem var. Arkadaşlarımdan da Sercan'' En kötü günlerinde yanında olmamıştım. Bir kez daha hatırladığımda rahatsızca başımı eğdim önüme.

Bunu anlamış gibi elimden tutu kendine çekti. Ne yapmak istediğini anlayıp gülerek kucağına oturdum. Boynuna sokulduğumda sırtımı okşadı. ''Özür dilerim. Onu dinlememeliydim. Belki de-''

''Kendini suçlayıp durma. Yine ailem öğrenecekti. Yine acı çekecektim.'' Derin bir soluk bırakıp: ''Belki sen yanımda olmuş olacaktın ama...'' dedi. Susunca daha çok sarıldım ona. Boynunu öpüp kokusunu içime çektim. ''Bundan sonra izin verirsen yanında olmak istiyorum.'' dedim.

Sözlü bir cevap vermedi ama kollarını daha sıkı sarmasından anlamıştım cevabını. Bunun bilincinde daha da sindim yerime.

**

Yazardan

Sercan sabah işe gitmek için çıktı kapıdan. Sanki yolunu gözlüyormuş gibi Göktuğ da kapıya çıkmıştı. Yüzüne bakmadan merdivenlere ilerledi ancak kolundan tutulmasıyla durmak zorunda kaldı.

''Sercan-''

''Ne?'' Sert çıkan sesiyle kısa bir an afalladı genç adam. ''Bir şey demeyecek misin?'' Sercan alaylı bir kahkaha attı. ''Ne dememi bekliyorsun ki?''

''Bir cevap vermeni.'' Sercan tekrar bir alay dolu kahkaha attıktan sonra anında ciddileşip gözlerine baktı. ''Ben zaten sana cevap verdim. Uzak dur benden!''

''Bana inanmadığını söyledin.'' dedi Göktuğ. ''Evet inanmıyorum.''

''İnansan olacak mı peki? Bir şans verecek misin bana?'' Sercan kısa bir an afalladı. Sahi adam ciddiyse kabul edecek miydi? Bir ilişki yaşayacak mıydı?

Göktuğ yakışıklı bir adamdı. Ama pisliğin önde gideniydi. Evine gelen arkadaşlarını nasıl bezdirdiğini unutmamıştı Sercan.

''Bir şey değiştirmez'' Kolunu kurtarıp hızla indi merdivenlerden. Göktuğ sinirle duvara yumruk attı. ''Aklımı sikeyim. İlk okul çocukları gibi sevdiğine acı çektiren veletler gibi davranmasaydım şimdi bu kadar zor olmayacaktı.'' Kendi kendine saydırıp içeriye girdi.

Sercan ise sinirle arabasına ilerledi. Ve o soruyu kendine sordu. Ciddi olduğuna inansa bir şans verir miydi? Cevabı tam olarak o da bilmiyordu. Göktuğ'a 'değişmezdi' dese de...

Çünkü kendine yediremiyordu. Yaptıklarını unutmamıştı. Unutmaya da niyeti yoktu.

BU KALP SENİ UNUTUR MU? | bxbTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang