14. Bölüm: Liman Bulma Hikâyesi

176 14 222
                                    

Meerrrhaaabbaaa!! Hissederek, severek, mutlu ola ola okursunuz umarım, oy verip yorum yapmayı da lütfen unutmayın 🖤

Ve, ufak bir rica... Bu bölümün başında ve sonunda size belirttiğim şarkılar eşlik edebilir mi? Umarım beni kırmazsınız.


Bölüm Şarkıları
Sezen Aksu, Masum Değiliz
Pilli Bebek, Haram Geceler

14. Bölüm: Liman Bulma Hikâyesi

🥂

Toplumun kabul etmiş olduğu normlar, birleşerek her kafaya belirli bir normali sunarken; zaman akmaya, çağlar değişmeye, denizler yenilenmeye ve dünyanın bir köşesinde insanlar, 'normal' ya da diğer bir deyişle 'aynı' olmadıkları için dışlanmaya devam ediyorlardı. Zamane büyüklerinin, şimdiki gençlere bir yemek masasında üstten bakışlı konuşmalara girerken söylediklerinin aksine hayır, her zaman, her alanda, her çağda diklenen bir baş vardı, sadece sayısı belki biraz daha azdı. Bir çağ vardı, kadınlar gülemiyordu; bu çağda erkeklere verilen görev ise her zaman öldürmeye hazır olmaktı. Bir başka çağda psikolojik sorunlara sahip insanlar şakaklarına çivi çakılarak, işkenceyle tedavi ediliyordu. Şiddet her çağın ortak sorunuydu. Sevgisizlik, ahlâksızlıktan öte saygısızlık, kıskançlık cinayetlerine sebebiyet(!) verildiği öne sürülen sadakatsizlikten öte her şeyin en âlâ suçlusu kendi kendini yetiştirememekti. Peki insan olmanın bu denli zor olan tarafı neydi? Zorbalığa uğrayan birini korumak zorunda hissetmek yerine, zorbalığın ta kendisine kelimelerin tetiğin ucunda olduğu bir savaş açmak daha mantıklı ve insancıl değil miydi?

Gizel, yanağını mezarın soğuk mermerine yasladı. Gözlerindeki doluluğa meydan okumadı, gözyaşlarıyla savaşmaya çalışmadı ama zamandı ya işte, gözyaşlarını alıp götürmeye gücü yetmese de ağlarken eskisi gibi bağırmıyordu artık. Öfkesi yerini terk etmemişti, kini bir mezarlıkta olan biri için fazla diriydi ama artık kelimeler daha az firar ediyordu dudaklarından. Zaman buydu. Koca bir 'artık'.

Mermerin soğuğu, zaten bir ölü kadar beyaz yüzünü iyice soldururken, sessiz sessiz gözyaşı dökmeye devam etti. Dizleri toprak zemine basıyor, elleri onun toprağını ağır ağır okşuyordu. Gözyaşlarının parlattığı masmavi gözlerini kaldırdı, mezar taşına baktı ve derin, içli, titrek bir nefes doldurdu ciğerlerine. Bir ölünün ardından artık sadece titrek bir nefes alabiliyor olmak ne büyük acizlikti böyle... Buğulu gözleri mezar taşındaki harfleri netledi, kalbindeki yaranın ismini yıllar sonra, yeniden ve yeniden okudu.

Martin Dewsard. 1997 - 2015.

Toplumun bazı normlarına uygun değildi Martin, 'normal' olmaktan men edilmesi ise kaçınılmazdı. Sapsarı, yumuşacık saçları, Ege denizini anımsatan gözleri vardı. Gözlerinde yük gemileri kalkardı, sahi, kim bilebilirdi ki onun bir gün o gemilerden birine atlayıp kendi gözlerinin denizinde intihar edeceğini? Belki bir gün birisi, sadece birisi onu anlasaydı, elini omzuna koysaydı, gülümseseydi ona, bir hemcinsinden hoşlanıyor olmanın değil de onu bu yüzden yargılamanın asıl namussuzluk, ahlaksızlık olduğunu söyleseydi, mutlu etseydi, gülümsetseydi ve ileride de mutlu olabileceğine inandırsaydı şimdi aramızdaydı. Sevgi dolu kalbine bir kere dokunsaydı birisi, sevgisini anlar gibi değil, gerçekten anlayarak ve onu arkasına alıp gövdesini ona yapılan tüm kötülüklere siper etseydi, aramızdaydı. Oysa bunu kimse yapmamıştı. Gizel tek başına yetememişti ki ona. Zaman onun üzerine örtülmüştü, artık aramızda değil toprağın altındaydı.

"Benim canım dostum," diye fısıldadı Gizel, sesini sadece toprağın duymasını istermiş, kelimelerini bu çirkin dünyadan sakınırmış gibi. "Sana bir söz vermiştim, hatırladın mı?"

Küçük Mucizeler Müzesi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin