10. Bölüm: Yıllar ve Yollar

483 32 811
                                    

Şey, merhaba.

Bu, bu hesapta attığım ilk yeni bölüm ve başlamadan önce çok zorlu bir heves testinden geçtim, her şeye sıfırdan başlayacak olmak çok garip ve zorlu. Sizden ricam, kendinizi gösterip, düşüncelerinizi belirtseniz çok güzel olmaz mı? Eski hevesimi geri istiyorum ve bu konuda bana yardımcı olabilecek sadece siz varsınız.

İyi okumalar ♡

🥂

Halestorm, Do Not Disturb
Sena Şener, Teni Tenime
Duman, İstanbul
Güney Marlen, Kokun Var Bu Evde
Yaşlı Amca, İstasyon
Mr. Big, Wild World

10. Bölüm: Yıllar ve Yollar

23.

An itibariyle, 23 yaşındayım. Bu zamana kadar yeni bir yaşa girmek hiç enteresan duygular beslememe neden olmadı, yaşayabildiğimce yaşadım ve geçtim ama ilk defa, önceki yaşlarımın bir köşede beni izlediğini ve ben önümdeki pasta mumuna nefesimi üflerken kulağıma bir şeyler fısıldadığını hissediyorum.

"Sen, ben olduğunda, ne kimsesizdik seninle, hatırlıyor musun?" dedi 15, omzunu Tuğçe'nin omzuna yasladı sonra, usulca ona baktı. 3 numara kesilmiş koyu kahve saçlarında çalıştığı inşaattan kalan tozlar vardı, çok yorgun görünüyordu. O olduktan sonra yaşadığım 8 yılda, hiç onun çocuk bedeni kadar yorulmamıştım. "Sonra bu kıvırcık geldi, bir sesten, nefesten çok daha fazlasıydı. Küçük kız kardeşin, ablan belki, belki hiç yüzüne dokunamadığın ama fotoğraflarından mimiklerini ezberlediğin annen... Birisi. Benken her ne kadar itiraf edemesen de, artık yalnız değildin işte."

Gözümün ucuyla usulca Tuğçe'ye baktım, ışıl ışıl yanan gözlerle bana bakıyordu. Zihnimin içi yıllarca geriye gitti, üstüne bir okul üniforması dikti, saçları artık daha uzun, daha lüle lüleydi. Benden aldığı ilk doğum günü hediyesi olan pembe pijama takımı paketli bir şekilde ellerindeydi ama öyle kimsesizdi ki gülüşleri gözlerine taşınamıyordu bir türlü. Gözlerimiz gülmeyi birlikte öğrenmişti.

"Sen, ben olduğunda, ne kadar olduğumuz yere ait değildik seninle, hatırlıyor musun?" dedi 16 avucunu Ayaz'ın omzuna bastırarak, gülüp ona alttan alttan baktı. Üzerinde kolsuz, bol bir üniforma vardı ve 15'in aksine zengin bebelerine benziyordu. "Sonra bir gün basket sahasına indin ve sahada topla resmen dans eden bir çocuk sana maskelerin ne kadar anlamsız olduğunu, gözlerin yanıyorsa eğer yanan bir evin ortasına çömecek olsan bile ağlaman gerektiğini öğretti. Merak ediyorum, 23; maskelerin hâlâ yüzünde mi yoksa onu hiç gerçekten dinledin mi?"

Yanan mumun ucunda dalgalanan alev, gölgesini gözlerime emanet ederken suratımda benden bağımsız buruk bir gülümseme oluştu. Ayaz oradaydı, 16'nın yanında... 17'nin, 18'in, 19'un, 20'nin, 21'in, 22'nin ve şimdinin. Ayaz hep buradaydı, eli hep omuzumda, kelimeleri hep kulaklarımdaydı. Onunla omuz omuza aştığımız ne kadar anı varsa hepsi gözlerimin önünden geçerken, çenem titrese de gülümsedim.

"Sen, ben olduğunda, ne kadar yaralıydık seninle, hatırlıyor musun?" dedi 17, üzerinde okul takımında giydiği üniforması vardı ama surat ifadesi oldukça mutluydu, Sıla'nın yanındaydı. Oyuncak steteskopunu onun boyununa sarıp sırıttı. "Neyse ki hayat karşımıza bir doktor çıkarmak için gecikmedi."

Lisede kafamın etini sürekli "DOKTOR OLCA'M BEN, DOKTOR OLCA'M BEN," diye yediği için, ona aldığım oyuncak steteskopa baktım. Muhtemelen o bu ayrıntıyı hatırlamıyordu bile, hoş, ben de çoktan unuttum sanıyordum ama 17 unutmamıştı. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Güzel zamanlardı. 4 duvarlı bir kimsesizlik evinde büyüyen küçük bir çocuğun kafatasının içinde çiçekler açtıracak kadar güzel.

Küçük Mucizeler Müzesi Where stories live. Discover now