8. Bölüm: Seni Seviyorum

204 34 325
                                    

Ali Atay - Beni Affet
Ferdi Tayfur - Sevdalılar Beni Anlar

8. Bölüm: Seni Seviyorum

Kar, Meryem’in kırmızı saçlarına tutunarak soğuk rüzgârıyla onları havada savururken bugün doğduğunu bile belli edemeyen güneş batmak üzereydi. Meryem yüzünü hafifçe buruşturarak botlarının içine gömülü olduğu karlara baktı, bembeyaz, düştüğü yere saflık ve temizlik katar gibi duran karlara... Acıyan su yeşili gözlerini yavaşça kapattı. Karı sevmiyordu.

"Kahveleri getirdim."

Bu, zaten duymayı beklediği bir cümleyken söyleyen sesin farklılığını fark ettiğinde gözlerini keskin bir hareketle açtı Meryem. Az önce yanından kahve almak için ayrılan Sıla’yı bekliyorken, yine elinde iki kutu kahveyle gelen Murat’ı görmüştü ve bu şu an için beklediği son şey bile olamazdı. İtiraf etmek gerekirse Murat’ın ilk günden beri ondan hiç hoşlanmadığını ve varlığının onu rahatsız ettiğini düşünmüştü, adamın suratı buzdan bariyerlerle çevriliydi ve ne hissettiğini fark ettirmediği zamanlarda bile karşısındakine pek tekin hissettirmiyordu.

Meryem birkaç saniye ne tepki vereceğini bilemeden adamın yüzüne baktı, normal zamanlardakinden daha az sert göründüğünü inkâr edemese de yine de ondan gerçekten çekiniyordu. Aslında bu sadece onun için değil, grubun geri kalan neredeyse tüm üyeleri için böyleydi; her an saçma ve onu aylarca ağlamaya mahkûm bırakacak bir kamera şakasının içinde olduğunu öğrenebilirmiş gibi hissediyordu kendini.

"Teşekkür ederim," dedi ve kar soğuğun da etkisiyle bembeyaz kesilen ellerinden birini Murat’ın tuttuğu kahve bardaklarından birine uzattı, kavrayarak avuçlarının içine hapsetti.

Meryem’in çekingen yeşil gözleri, direkt olarak kar altında kalan koruluğu hedef alıp oraya kilitlenirken Murat kendini ona bakmaktan alıkoyamamıştı. Kırmızı saçlarının üzerine yıldız gibi konan kar tanelerine baktı, gündüzün içine saplanıp onu gölgede bırakan ay kadar beyaz olan tenine, yüzündeki belki diğer insanlara göre kusurlu gelebilecek birkaç yere, küçük benlere, pembe dudaklara... Ona bu kadar yakından bakmak beklediği kadar zor olmamakla beraber, onun bu kadar yakınındayken konuşmak hayatı boyunca asla tahmin edemeyeceği kadar imkânsız gibiydi.

"Alışamamış gibisin," dedi Murat en sonunda konuşabildiğinde, yine de gözleri kadında değil, kahve bardağındaydı.

Meryem durdu, gözlerini ona çevirdiğinde Murat da hissetmiş gibi ona baktı ve göz göze geldiler. Meryem ona bakarken, kendi gözlerindekinden bile daha ağır görünen bir çekingenlik fark etmişti ama bunun nedenini kendi içinde sorguladığında bulamamıştı. İrdelememeyi seçip, "Aslında dünya tatlısı insanlarsınız," dedi ve gülümseyerek kahvesinden bir yudum aldı. "Sadece... Birkaç insan bir başka insana neden böyle büyük bir iyilik yapar bilmiyorum, canınız da tehlikede üstelik ve hiç korkmuş görünmüyorsunuz. Garip durumlar."

Bir insanın bir insana bakarken canının acıması dünya üzerindeki en ağır olay olabilirdi. İnsan çok az yüzü asla unutmazdı; ne yüzün sahibi ne de kendisi ölse bile unutulmayacak çok az suret vardı. Sizin canınızı çok yakan bir insanın yüzünü asla unutmazdınız, kalbinizi mutluluktan patlayacak raddeye getiren birinin yüzünü asla unutamayacağınız gibi... Murat’ın zihninin asla silemeyeceği tek travma bu kadının yüzü olabilirdi. Eli eline değmese de, hiç burun buruna gelmese de, tüm gerçekliğiyle sevişmek yerine hayalinin ona verdiği acıyla savaşsa da Meryem, Murat’ın en güzel travmasıydı. 

"Hangi ruh hâlinde olduğunu bilemem ama bu kadar çekinmemeni önerebilirim sanırım," diye mırıldandı Murat gözlerini kırpıştırarak. "Yani... Öyle işte. Biz kötü insanlar değiliz ki."

Küçük Mucizeler Müzesi Where stories live. Discover now