5. Bölüm: Gizel Bakkal

237 36 303
                                    

Leyla The Band, Vay Be

5. Bölüm: Gizel Bakkal

Geçen günkü olaylar göz önünde bulundurulunca, muhtemelen artık daha ciddi bir adam olduğumu düşünüyorsunuz. Hayır, öyle değil. Ben hâlâ hafiften salak ve vişneli browni gold köpeği biriyim.

O gecenin üzerine devrilen üç günün ardından, ilk kez tam anlamıyla hepimiz birlikte buluşacaktık bugün. Olayın ertesi gününün yarısı, bomboş gözler ve karmaşık bir kafayla tavanı izleyerek geçmişti; ne yapacağımızı düşünmüş ve hiçbir şey bulamamıştım. Özellikle Ömer, Meryem ve Tuğçe, o geceden sonra market harici hiç dışarı çıkmamıştılar çünkü simaları ortadaydı fakat yalnızca üç gün ayrı kalabilmiştik. Ayrıca şimdi ne yapacağımızı da konuşup ayarlamamız gerekiyordu sanırım.

"Ölmek istemiyorum amına koyayım ya," diye mırıldanırken üzerime pembe bir kazak geçiriyordum. Aynaya baktım, yüzümü buruşturdum. Çaresiz bir adama göre çok yakışıklıydım.

"Aynaya bakmayı kessene artık, görücüye mi çıkıyor belli değil ya!" diye cırladı Nesil. Duraksadım. O ne zamandır oradaydı lan?

"Evime sızdın, şimdi de odamda mı kaldı gözün kızım, nedir bu hâller? Az çık şuradan bi’ aynaya bakıyorum gözüm gönlüm açılıyor, geldin girdin yine objektifime, lama karı ya..."

Gülmemek için dudaklarını sıkarken, "Evinde kalıyorum diye bunca hakareti hak etmiyorum ben yalnız, yoluk kafalı," diye çığırdı.

"Yoluk kafalı mı?" dedim ona düz düz bakarak, güldüm. "Senden daha delikanlımsı hakaretler bekliyordum. Buradan bakınca içinde yatan Murat’ı görebiliyorum..."

Nesil bir kahkaha patlattı. "Hayranıyım biraz kendisinin..." 

Gülüp montumu aldım ve kapıya, yani aynı zamanda ona doğru yürümeye başladım. Kapının önüne geldiğimde çekilmesi için gözlerine baksam da çekilmeyip öylece beni izlemeye devam etti.

"Üzerindeki yakışmış," dedi çenesiyle kazağımı işaret ederek.

"Teşekkür ederim, senin de üstündeki..." Durdum, ona baktım. Kendini bir bebek gibi kundaklamıştı resmen. Büyük montu, montuyla renk uyumunda olan atkı, eldiven ve beresi... Ağzını göremiyordum şu an... "Senin de beren..." Mor kulakları olan beresinin kulaklarını çekiştirirken, yanlışlıkla çıkarmış oldum. Elektriklenen saçlarını karıştırdığımda, kahkaha attı. "Yakışmış."

Kocaman gülümsedi. "Sana daha çok yakışır bence. Üstündekiyle de uyumlu hem," Bereyi aldığı gibi parmak uçlarında yükselerek kafama geçirmeye çalıştı ama bere onun küçük kafasına göreydi ve şu an muhtemelen pijama günlerinde olduğum gibi falandım. Yüzümü buruşturarak, "Yok, sende daha iyi gibi..." deyip bereyi ona geri taktım.

Tam bu sefer gerçekten çıkıyorduk ki, "Sen üşümez misin?" diye sordu bana bakarak. Sonra homurdanmaya başladı. "Eskişehir göt kesiyor ya. O kadar üşüyorum ki Hüseyin... Ben İzmir’de bile yılda defalarca kez hasta olan bir insandım, burada her gün yataklara falan düşeceğim galiba..."

Bizimkilerin mekâna vardıklarına dair mesaja yanıt verip, telefonumu arka cebime atarken, "Üşümek bana artık pek dokunmuyor," diye mırıldandım ağzımın içinde. Bu dediğimi duymadı, duysa da anlamazdı zaten.

Küçük Mucizeler Müzesi Where stories live. Discover now