22.Bölüm

1K 53 33
                                    

Merhabalar, biz geldik. Çok geç geldik yine özür dilerim. Öncelikle siz bölümü okumaya geçmeden önce bir konu hakkında sizinle görüşlerimi belirtmek istiyorum. Bazılarınız hani bana yazar filan diyor ya "Yazarım yb ne zaman?" gibisinden soruyorsunuz. Sizinle aramda yazar okur ilişkisi olsun istemiyorum. Çünkü yaşlarımız hepimizin çok yakın. Ben sadece burada kendini geliştirip, kendi dünyasından çıkıp yazmaya çalışan bir insanım. Kendimi kötü hissediyorum çünkü ben yazar değilim. Evet bu kitabı ben yazıyorum ama bana yazar dersek sanki gerçek yazarlara haksızlık olur diye düşünüyorum. Belki de kendimi size anlatamadım ama beni anladığınızı düşünüyorum. Elli kişi filanız ve siz bana yazar deyince ben kendimi kötü hissediyorum. Hep elli kişi olalım ya da ailemize katılmak isteyenler olursa onları da seve seve aramıza alırız. Ben böyle yazar okur gibi değil de aile gibi olmak istiyorum sizinle. Ecmel gibi size ablalık da yapabilirim :') Adım Aybüke bana isterseniz Aybüş bile diyebilirsiniz. Ne isterseniz bana öyle hitap edebilirsiniz hiç sorun değil. Belki de şu an bu satırları okurken göz deviriyor bile olabilirsiniz. İsteyen bana hala yazar diyebilir ama şunu unutmayalım olur mu? Ben sadece kendi kendine yazan ve bunu sizinle paylaşan biriyim.

Rahatladım.

Keyifli okumalar!

Bazen insan yaşadığı olayların bir rüya olduğunu düşünmez miydi? 

Gözlerimi kapatsam sonra açsam ve bu yaşanılanlar sadece bir sanrıdan ibaret olsaydı her şey daha güzel olmaz mıydı?  

Birini sevdim. Onunla bir yola girdim ama yol o kadar engebelli ki zorlanıyordum. Onur'u, bu bana gelen mesajları, Agah denilen adamın sırtımda bıraktığı eseri, Asaf öğrenseydi hala bu kadar sağlam durabilir miydik? Sanmıyorum. Onu tanıdıysam eğer yakar, yıkardı.  

Öğrenmesini istemiyorum. 

Gizleyebildiğim kadar gizleyecektim. 

Elimdeki kahvemle beraber hastane bahçesini izliyordum. Gözlerim banklarda oturan insanlarda, bahçe de gezenlerde ya da randevusu olup geç kalmış veya tam vaktinde gelmiş olan insanların üzerinde dolaşsa da aklım dün gecedeydi. Gözümün önündeki insanlar silikleşip dün gecenin hatıraları gözümde canlandı. 

Jeneratör devreye girerken bedenimi bir titreme dalgası almıştı. Kimden geldiğini bilmediğim bu mesajın beni ürküttüğünü ama bunun altında yatan kişiyi bulacağımı biliyordum. Etraf aydınlandığında elimdeki telefonu arkamda duran koltuğa fırlattım. Hızlı adımlarla Asaf'ın yanına ulaştığımda o Selim'in ensesinden tutmuş bir şeyler söylüyordu. 

Afra'ya bakmaya korkuyordum. Çünkü Selim ona öyle bir bakıyordu ki eğer Asaf tutmasaydı kızın üzerine atlayabilecek durumdaydı. Neydi bu gömleğin sırrı? Alınırdı yenisi bence çok büyütmüştü. 

Selim kendisini geriye çekip Asaf'ın elinden kurtarmaya çalıştıkça benimkinin boynundaki damar geriliyordu. Gözlerim Afra'ya ulaştığında elindeki gömleğe şaşkınlıkla bakıyordu. Beyaz gömleğin yırtılmış yeri aşağı sarkıyordu. En sağlam yeri ise Afra'nın narin parmaklarının arasındaydı. Afra'nın başı yavaşça yukarıya doğru hareketlendiğinde eş zamanlı olarak Selim de durmuştu. İkisi de birbirine bakıyor ama konuşmuyorlardı. Selim'in kaslı ve çıplak göğsü yukarıya doğru sinirle hareket edip tekrardan aşağıya iniyordu. Afra utançla gözlerini kaçırıyordu. Biz ise ikisini izlemekten öteye gidemiyorduk. 

"Yaptığını beğendin mi?" diye sordu Selim. Durgunlaşmıştı, gözleri çok tuhaf bakmaya başlamıştı. Sanki canı yanıyor gibiydi. 

"Bilerek olmadı. Biliyorsun di mi?" 

DİLHUNDonde viven las historias. Descúbrelo ahora