2. Bölüm

2.4K 85 34
                                    

Hangi insan bir insanı bakışlarıyla sinir edebilecek bir düzeydeydi? Söyledikleri değil, bakışları sinirlendirmişti. İlk defa gördüğü bir insanı bu şekilde kimse yargılayamazdı. Tükürürcesine konuşmuş, iğrenircesine baştan aşağıya incelenmiştim.

"Ablam, yanlış bir şey söylemedi. Annen yaşında dediğin kadın önce bir üslubunu düzeltsin ondan sonra saygımızı takınır, ona göre konuşuruz." dedi Esila ve kollarını iki yana açtı. "Biz de böyle, adamına göre muamele." Esila'ya döndüm. Gözlerimin içine bakarak gülümsüyordu. Gülümseyip göz kırptım.

Sibel sinirli olduğu her halinden belli bakışlarıyla bakıyordu. Tam konuşacakken elimi kaldırarak konuşmasına izin vermedim. "Öncelikle Mukkades Teyze, saygısızlık ettiysem tekrardan kusuruma bakma." Sibel' e döndüm. "Ahlakım, yaşantım, giyim, kuşamım, insanlarla hangi diyalogda konuştuğum ve saygım bana kalmış. Muhalefet olamazsın, bu hayat benim. İstediğim gibi yaşarım. Buna ne sen karar verebilirsin ne de bir başkası. Saygı kavramına gelecek olursam eğer önce sen bir dön kendine bak, düşün bir doktorlarımızı, polislerimizi, askerlerimizi, öğretmenlerimizi, bu liste uzar. Fakat sen düşün asıl ben kime saygısızlık yaptım diye ya da yaptım mı, diye."

Tek kaşımı kaldırmış Sibel'e bakıyordum. İğrenç sesini duymak istemediğimden kapıyı açarak dışarı çıktım. Peşimden Esila da çıkmıştı. Bizim eve doğru yürüyorduk.

"Pişt, asabi çocuk."

Esila yine açmıştı ağzının fermuarını, yandık. "He, söyle."

"Abla var ya seninle kavgaya gitsek adam dövmesek bile yeter, ha. Cümlelerimizle tokat gibi etki bırakıyoruz, yeminle. Aşığım ulen bize, aşığım." Ayağına gelen taşa vurdu. "İki cambaz bin tane kavgada hoplamaz, gider laflarıyla ağzıyla burnunun yerini değiştirir. Bu dünyada var ya bir taneyiz bir tane, alsınlar bizi koysunlar müzeye gelene gidene laflarımızla... Uiiyy, ne para döndürürüz var ya."

Göz devirdim. "Onu bunu bırak da sen beni ne güzel savundun ya öyle. Aferin kız, ablan yesin seni."

Gözlerini kocaman açtı daha sonra da kapayarak önüme geçti. Sokağın ortasında durmuştuk. "Rica ederim, ablamsın sen benim kimse sana öyle diyemez." Dudaklarını yaladı. "Ablan yesin seni, dedin ya hani. Abla, kumpir mi gömsek?"

Göz devirdim. Göz devirmekten gözüm çıkacaktı ama ben yine de devirdim. Kolumu omzuna attım ve eve o şekilde yürümeye devam ettik. " Daha demin kısır, börek, kek ve envai çeşit yemek olan bir evden çıktık ve eminim ki sen her birinden en az bir tane yemişsindir. Ablacım, mide fesadı geçireceksin."

"Abla, onları yiyeli en az bir saat oldu hem üzerinden bir saat geçti hem de kaos oldu. Laflarımızla insan dövdük. Kaos beni acıktırıyor. Baksana midemden tık tık diye ses geliyor." Kafamı aşağıya eğdiğimde göbeğini oynatarak ses çıkartıyordu.

"Sen hep açsın, doymuyorsun. Sen doymak nedir, bilmiyorsun."

Dudaklarını bükerek konuşmaya başladı. "Ben bitmişim, ben tükenmişim, benim midem çöplük, kalbim kül olmuş. Ne aşık olabiliyoruz, ne ablayı evlendirebiliyoruz ne de yemek yiyebiliyoruz. Tutmayın beni uçurumdan atlayacağım." Kolumdan çıkarak yürümeye başladı. O önde ben arkada yürüyorduk. Bilerek böyle konuşuyordu. Acıyıp kumpir yedireceğimi düşünüp ona göre konuşmuştu. Fakat Ecmel Seymen bu durumlara artık alıştı.

Evin önüne geldiğimizde cebimden anahtarı çıkararak kapıyı açtım. Kapıyı açtığım gibi Esila içeriye koşmuştu. Ayağımdaki terlikleri çıkararak içeriye geçtim. Esila kendini salondaki koltuklardan birine atmış, koltuğun sağını solunu öpüp, okşuyordu. "Bak, bak nasıl da özlemişim."

DİLHUNWhere stories live. Discover now