4.Bölüm

1.8K 103 48
                                    

Dünya o kadar dar, o kadar küçük ki... Yarın ne olacağı belli olmayan bir evrenin içerisinde nefes alıyoruz. Bir daha görmeyiz dediğimiz insanlarla belki binlercesine karşılaşıyor hatta ve hatta onlarla belki de aynı yerde nefes alıyorduk. Olmaz dediğimiz her şey başımıza yıkılıyordu. Olmaz deyip geçtiğimiz her şey eninde sonunda oluyordu. Bu hayatta insanlar ya mutlu oluyor ya da üzülüyorlardı. Bir bilinmezliğin içerisinde yaşıyorduk.

Halının desenleri ne kadar da güzeldi. Siyah halka detayları, toz pembe noktacıklar, çizgi detayları... Hepsi çok güzel duruyordu. Güzel yapmışlar. Mesela bu halı yamuk değil, hatalı da değildi. 

Kafamı eğmiş halının desenlerini inceliyordum.  Kafamı ciddi anlamda kaldıracak gibi değildim. Asaf gelmişti. Şaşkın şaşkın bakan gözleri yerine öfkeyi almış daha sonra da yorgunum diyerekten odasına çıkmıştı.  Biz de yorgunuz sadece sen yorulmadın pislik herif! Ben niye evime gidemeyip burada işkence görüyorum? Yorgunum ben de çok yorgunum.

Kolum Doğa'nın omzunda, başımı ise dik tutmaktan yorulmuştum.  Zehra Teyze anneme mahalledeki insanları tanıtıyordu. Hangisinin fesat hangisinin kötü niyetli olduğunu ayırt edemeyen annem her defasında şu o muydu diye sorarak tekrardan kafasına yer etmeye çalışıyordu. Banu ile Esila moda hakkında konuşuyorlardı. Gökhan ile Doğa da derslerden konuşuyorlardı. Ne hikmetse öğretmenlik okuyan birine gelecek hakkında soru soruyordu. Son senesi ya herhalde o sebepten. Babamla İlhan amca ise galatasaraydan girmiş fenerden çıkmış soluğu beşiktaşta alarak futbolcuları konuşuyorlardı.

Ersin Destanoğlu, topları tutan o kollarına kurban olduğum adam. Geçen geceki maçını da izleyemedim. Burak Yılmaz, senden de özür dilerim be abim sen de vardın o maçta... Vida, Nsakala, Atiba, Necip Uysal...

Ay Necip kardeş seni izlemediğim için hiç yalan söyleyemeyeceğim, üzülmedim. Sekseninci dakikada oyuna girip seksen bir de sarı kart yediğin gün biz bir uzaklaştık seninle.

Doğrularak önümdeki sehpada duran çay bardağını elime aldım. Yarıladığım bardağı tek dikişte içtiğimde içerisindeki çay bitmişti. Soğumuştu zaten iyi oldu.

Koltuğun kenarından destek alarak ayağa kalktım. Çay bardağını altlığıyla beraber elime alarak Zehra Teyze'ye doğru döndüm. Annemle dedikodunun dibine vurmaya çalışan Zehra Teyze benim ayaklandığımın hiç farkında değildi.

"Zehra Teyze," diye seslendim. Bakışları annemden kopup bana çevrildiğinde gözlerimle elimdeki bardağı göstererek havaya kaldırdım. "Mutfak ne tarafta?"

"Salondan çıkınca sağa dön zaten bir tane kapı var orası mutfak, kızım."

Teşekkür ederek salonun çıkışına geldim. Aklıma bir şey daha sormak gelince arkamı dönüp Zehra Teyze'ye baktım. O da bana bakıyordu. Sarsak adımlar attığım için kaşları çatılmış, vücudumu tarıyordu. Annem gözünü bir kere değdirip bana bakmamıştı. Baksaydı o da beni anlar ve görürdü.

DİLHUNWhere stories live. Discover now