7

3.7K 317 401
                                    


"Bitti.

Ellerinizi kağıtlardan çekin." Ellerimi durgunca baktığım kağıttan çekerek geriye yaslandım. Emin değildim. Yaşadığım her şey psikolojimi bozmuşken doğru düzgün ders bile çalışmamıştım. Gözlerimi ayaklanan öğrencilerde gezdirdim. Gitme vaktiydi. Yine oraya geri götürülecektim. Ordan bir kaç saatliğine bile olsa uzaklaşmak çok iyi geldi.

"Jennie çıkışta arkadaşlarla yemeğe gideceğiz. Gelsene sende." Komik. Okuldan dışarı tek başıma iki adım atacağım halde arabaya basılırdım. Bay gıcık beni kaçma konusunda oldukça sert ve ciddi bir şekilde uyarmıştı.

"Mino çok üzgünüm ama başka işlerim var." Derken aynı zamanda da eşyalarımı topluyordum.

"İki saatlik bir şey. Ne olur ki?" Ne olmaz ki?

"Lütfen ısrar etme. Başka zaman."

"Peki... Sen bilirsin."

"Görüşürüz o zaman."

"Görüşürüz." Ayağa kalkarak sınıfı terk ettim. Şimdilik birileriyle gözüküp onlarıda tehlikeye atmak istemiyordum. En doğrusu buydu. Arkamda omzuma atılan elle ağzımdan istemsizce bir çığılık kaçmıştı. Birisi beni kolunun altına almıştı ve bu Lisa'dan başkası değildi. Her zaman ki gibi yüzünde müthiş bir gülümseme vardı. Hayatı takmayan gelişi güzel yaşan birisidir Lisa. Ağzındakı lolipopu çıkararak konuştu.

"Lolipopum seni çok çok ama çok merak ettim. Nerelerdeydin? Telefonumada cevap vermiyorsun." Lolipop Lisa'yı simgelerdi. Her zaman yanında lolipop buşdururdu ve sık sık sömürürdü. Bana da lolipopum diye seslenirdi tanıştığımız günden beri.

"Önemli işlerim vardı." Diye gelişi güzel geçiştirirken kaşları çatıldı. Buna inanmadığa adım gibi emindim. Çünkü beni çok iyi tanırdı.

"Hangi işmiş bu? Sen bana söyledin bir şey olsaydı." Gelde cevap ver.

"Ailevi bir meseleydi. Canını sıkmak istemedim."

"Peki...Al şu lolipopu. Ben de bir tane var zaten." Diyerek çantasından çıkardağı lolipopu bana uzattı. Gülümseyerek elindeki lolipopu alıp ona sarıldım.

"İyi ki varsın Lisa."

"Sen de lolipopum."

Bakış açıma giren Vante'yle gözlerim huzursuzlukla aralandı. Boğazımda bir yumru oluştu. Yavaşça Lisa'dan ayrılarak zorlukla tebessüm ettim.

"Şimdi gitmem gerekiyor. Görüşürüz." Onun yanından geçib gidecekken beni durdurdu.

"Jennie gözümden kaçtı sanma. Çok garipsin bu gün."

"Sen takılma. Durgunum sadece. "

"Peki... Dediğin gibi olsun." Arkasını dönerek fakülteye doğru ileriledi. Adımlarımı hızlandırarak ona doğru adımlamaya başladım. İnsanların bakışları çoktan onun üzerine toplanmıştı. Beni yanında görmeleriyle ekstra saçma düşünceleri yaranacaktı. Önünde durarak nefesimi dışarı verdim. İki parmağının arasına sıkıştırdığı sigaradan bir nefes alarak yüzüme doğru üfledi. Anında yüzümü buruşturarak yana doğru çevirip tısladım.

"Ne yapıyorsun? Sigara kokusuna nefret ederim."

"Nefret ettiğin şeylere alış bence. Senin için daha kolay olur."

"Gerek yok! Kalsın." Yanından geçerek kapısı açık olan siyah minibüse binecekken adımın anılmasıyla durdum. Bir tek burda eksiktin Mino.
Arkamı dönerek Mino'ya dönecekken Vante'nin keskin ses tonu kulaklarıma doldu.

"Arkanı bile dönmeden hemen bin şu arabaya! Beni tekrar etme!" İtiraz etmeme izin bile vermedi. Mino'ya bir şey yapabilir düşüncesiyle onu ikiletmeden minibüse bindim. O da arkamdan binerek önümdeki koltuğa oturmuştu.

"Bundan sonra herkesle arana mesefa koyacaksın." Dediğinden ağzımdan kaçan alaycı kıkırdamaya engel olamadım.

"Amacın ne?" Diye sordum. Çünkü gerçekten amacının nr olduğunu çok merak ediyordum.

"Eğer ağzından bir şey kaçırırsan salak arkadaşlarına çok kötü olur."

"Bana nefret ettiğim şeylere alışmam gerektiğini söyledin. Ben senin boş tehtid alıştım bir tek. Umursamıyorum o yüzden." Bakışlarımı ondan çekip dışarıya baktım.

"Umursamanı sağlayalım o zaman." Diyerek telefonunu kurcalayıp kulağına götürdü. Kaşlarım çatılırken ne yaptığını anlamadım. Ne demek istiyordu?

"Fotorafını çekip at bana. Her şey için benim emrimi bekle. Tamam." Telefonunu kulağından çekti ve bir süre sonra bana doğru tuttu. Gördüğüm görüntüyle gözlerim dolarken boğazımda bir yanma hissettim. Fotorafta babam vardı ve birisinin tuttuğu silahın namlusu ona doğru isabetlemişti. Babam takip ediliyordu muhtemelen.

"Tanrının cezası! Ne istiyorsun?! Ne?!" Çınlayarak tüm öfkemi ona kustum.

"Sakin ol!"

"Sakin olmak mı?! Şaka mı yapıyorsun sen?! Beni tehtid ederek eline ne geçiyor?! Benden ve ailemden ne istiyorsun?!" Umursamazca yüzüme baktı.

"Sana cevap vermek gibi bir zorunluluğum yok. Ama bunu bil ki sen Jennie Kim aslında sen değilsin."

"Açık konuş!"

"Eve gidiyorsun." Beni her dakika sinirlendirmeye devam ediyordu. Ortaya sözünü atıyor sonraysa çekip gidiyordu." Hayır!"

"Kes senini! Eve gidiyorsun."

"Sen konuş dediğinde konuşup, sus dediğinde susmayacağım. Bana istediğini yapabilirsin umrumda değil! Ama eğer ki aileme bir şey yaparsan önce seni sonra da kendimi öldürürüm!" Bir anda yüzüme doğru eğildi. Geri çekilmek isterken elini belime yerleştirip beni kendine çekerek kucağına doğru oturtmuştu. Gözlerim şaşkınlıkla açılırken ondan kurtulmak istercesine ellerimi omuzlarına bastırdım.

"Rahat dur." Nefesi saçlarımı vurup geçerek tenime çarptı. Gözlerini gözlerime dikip bana baktı.

"Bırak beni!"

"Gerçekten sana istediğimi yapabilir miyim?"

"Ne?"

" Sana istediğimi yapabileceğimi söyledin." Jennie Kim şu çeneni tutsan ne güzel olur dimi?

"Neden susuyorsun? Az önce nefes bile almadan konuşuyordun."

"Konuşacak bir şey yok. Bırak beni." Bakışları yüzümden çekerek dudaklarıma baktı.

"Sakın karanlık dünyama girme. Rengarenk dünyanda kal Jennie Kim."
Ne demek istediğini anlamadım ya da anlamak istemedim.

Boşluğundan yaralanarak ayağa kalkıp yerime oturdum. Kollarımı göğüsümden bağlayıp, bakışlarımı ona değmeyecek şekilde dışarı sabitledim. Kalbimin neden bu kadar hızlı attığınıda anlamış değilim.








Merhaba......

Hayalet okuyucu olmak yerine kendinizi gösterebilirsiniz:)

Yorumlarınızı eksik etmeyin.

Seviliyorsunuz<3

𝑳𝒐𝒗𝒆𝒔𝒊𝒄𝒌 𝑴𝒂𝒏❤︎𝑻𝒂𝒆𝒏𝒏𝒊𝒆Where stories live. Discover now