4.Bölüm

1.6K 303 57
                                    

Şimdiye kadar ki en uzun bölüm oldu. Umarım beğenirsiniz

İyi okumalar
__________________________________

Arkasında tehlike hissetmesiyle tehlikeye nedeniyle eğilmesi bir oldu genç kızın. Tehlikeyi önceden sezinleme yeteneğini her zaman çok sevmişti, hayatını gücüne borçluydu.

Ona saldıran mons onun  üstünden geçip tam karşısında durdu. 

" Vayyy refleksleri de iyiymiş" dedi mons.

Gerçi demekten çok hırladı desek daha doğru olurdu. Çünkü ses tonları çok tuhaftı. İnsan türlerinin hepsinden daha farklı bir sese sahiptiler. Tabii monslara, insan denebilirse. Onlar, insanlıktan çıkmıştı. Mağaralarda yaşıyorlardı ve avladıkları hayvanları, çiğ bir şekilde yiyorlardı.

Daha genç kız ne olduğunu anlamadan az önce ona saldıran mons, tekrar saldırdı. O kadar hızlı hareket etmişti ki bu hamle karşısında normal bir mutant olsa şimdiye çoktan ölmüştü. Ancak genç kız, normal bir mutant değildi ve bunu da kanıtlıyordu her seferinde.

Hemen hançerini kılıfından çıkarıp çevik bir hareketle monsun zehirli pençesinden kurtuldu ve boş bir anını yakalayıp hançerini boğazına saplayarak onu öldürdü Alexandra. Ardından arkasına baktı ve ona doğru yaklaşan başka bir mons gördü. Odaklandı ve ellerini birleşik bir şekilde ileri uzatıp hızla birbirinden ayırdı.

Bu hareketi ile monsu, ikiye ayırmıştı. Telekinezi de işe yarayan bir güçtü.

Genç kız etrafına baktı. Ardından bir anlığına da olsa panikledi çünkü planı işe yaramıyordu. Alexandra'nın planı; savaşçıları, monslarla birebir dövüştürmek yerine grupça hareket etmelerini sağlamaktı ama anlaşılan bu da işe yaramıyordu.

Çünkü bir sorun vardı. Askerlere baktı, bazıları yaralanmışlardı. Ama asıl sorun, bu değildi. Asıl sorun, yeni monsların gelmesiydi! Onlar  bir tane mons öldürüyorsa onun yerine beş tane mons geliyordu.  Bu da planının suya düşmesi için yeter de atardı. Şimdiden birkaç asker, monsların kurbanı olarak hayata veda etmişlerdi.

Alexandra, bunu görünce daha da hırslandı ve tüm gücüyle saldırmaya başladı. Kaç mons öldürdü veya ne kadar süre geçti bilmiyordu ama bir süre sonra gerçekten de biktin hissetmeye başlamıştı. 

Hem güçlerini aynı anda kullanıyor hem de silahlarıyla monsları öldürmeye çalışıyordu. Askerlerin çoğu ölmüştü ve yeni monslar geliyordu.

Derin bir nefes aldı, ne yapacağını bilemeyerek etrafına bakındı ve o sırada ileride duran büyük bir kaya gördü. Aklına bir fikir gelmişti fakat işe yarayacağından emin değildi, çok bitkin düşmüştü ama denemekten başka çaresi olmadığını da biliyordu.

Denedi, onu hareket ettirmeyi denedi ama başaramadı. Odaklandı ve yeniden denedi fakat yine başaramadı. O kadar çok yorulmuştu ki kolunu kaldırmaya bile mecali yoktu ama hemen pes etmedi. Halk, ona 'Efsane' diyorsa bu lakabın hakkını sonuna kadar vermeliydi. Derin bir nefes aldı ve monsların hırlamalarına kulak tıkadı.

Hadi Alex, bunu yapmak zorundasın. Hayatın için, Eleanor için, Oceana için.

Ellerini kayaya doğru uzattı, gözlerini kapattı ve ellerine odaklandı. Damarlarından akan kanın, ellerine doğru ilerlediğini hissediyordu. Ardından yüksek bir ses duyuldu. Genç kız, gözlerini açtığında kayanın havada olduğunu gördü ve içini bir mutluluk kapladı.

Başarmıştı.

Kayayı kaldırdıktan sonra ellerini, yarım daire şeklinde havada döndürdü ve monslara doğru fırlattı. Birkaç tane mons kayanın altında kalıp ölürken dayanıklı ve güçlü olanlar , kayanın altından çıkmış ve ona saldırmayı bekliyorlardı. Etrafına tekrardan bakındı. Artık yeni monslar gelmiyordu. 

OCEANA AKADEMİSİ (OS-1) [Ara Verildi]Where stories live. Discover now