BÖLÜM 5

9.2K 507 54
                                    

"okuldan nefret ediyorum" dedim neredeyse yatar pozisyona geçeceğim sırada. "lise bitse de kurtulsam" yanımda oturan uluay kaşlarını çattı. öğle arasındaydık ve sınıftaki herkes dışarı çıkmıştı, tabi ki önümüzde oturup birbirleriyle cilveleşen aylin ve ege, onların önlerinde hepinizden nefret ediyorum dercesine bakınan burak haricinde. okul girişinde çok sorun yaşadığımız söylenemezdi fakat hocaların üzerimizde gezinen bakışlarından rahatsız olmuyor da değildik. benim gibi kollarını sıranın üstüne yaslayıp başını kollarına yatırdıktan sonra parmağını burnumun ucunda tuttu.

"lise bittiğinde kurtulacağını mı sanıyorsun küçük hanım"

"üniversite de okuyacak mıyım" ah, nasıl okuyacaktım karnımdaki küçük şeytanla? onu sevmiyordum ama yok etmeye de çalışmıyordum. ben bu kadar acımasız olamazdım fakat bu gidişle iyiden iyiye belli olmaya başlayacaktı minik iblis. 

"okuyacaksın tabi" 

"okuyamam" diye direttiğimde aylin göz ucuyla bana bakıp ne dediğimi anlamamı sağladı. hepsi bana sorgularcasına bakışlarından atıyordu. "yani okuyamam. nasıl okuyayım fındık kadar beynimle? balıkla yan yana sınava girsek o daha iyi not alır ki sorunun yarısında soruyu unutur" 

"o derece durumun vahim dolunay" dedi burak ve hepimize iğrenen bakışlarından atmaya devam etti. "hele dünden sonra-" sözünü kesen benim kafasına fırlattığım silgiydi. kahkahayla aldı silgiyi. sabahtan beri türlü türlü ima yapmıştı pislik. 

"harbi ya ne oldu dün?" egenin sorusunu burak cevapladı.

"aman sorma ege. ne olmadı ya" sonra göz ucuyla bana bakıp gülümsemesini bastırmaya çalıştı. "gece gece-" sözünü kesip çemkirdim.

"kes sesini burak. uykudan yeni uyanmıştım kafam bulanıktı sen de neden kendi kendime konuştuğumu sorunca panik yaptım düşünmeden konuştum. oyun falan yok ortada" burak dudaklarını birbirine bastırıp konuştu.

"onu ben bilmem. uluaya sormak lazım olup olmadığını" dedi kaş göz işareti yaparak. sinirle kafasına sırada duran kitabı fırlattığımda uluay merakla sordu.

"dur bir dakika ne oyunuymuş bu" 

"al işte başıma açtığın derde bak" ellerini havaya kaldırdıktan sonra gülerek söylendi.

"sen gece gece kendi başına açmışın derdi-" 

"kes sesini dedim yoksa ağızını açamayacağın boyutta paramparça edeceğim" dudaklarına hayali bir fermuar çektiğinde uluay düşünme faslını tamamlamış olacak ki heyecanla bana döndü ve kulağıma eğilip fısıldadı.

"yalnız buraktan sonra bunu öğrenmem pek iyi olmadı ufaklık ha? neyse, hallederiz-" sözünü kesip omuzuna bir tane geçirdim.

"saçma sapan konuşma. bir mantıklı düşünür müsün acaba ben böyle bir şeyi ister miyim" birkaç saniye düşündükten sonra başını iki yana salladı.

"asla. e o zaman ne oyunuymuş bu" aylin beni kurtarmak için konuştu.

"telefon. bilmiyor musun sanki dolunayı? bağımlı yahu oyun bağımlısı. kafasının içinde hangi silahı alacağı dönüyor  sürekli. boşverin" telefonuma bir mesaj sesi gelmesi dikkatleri çekmişti. kimse ne arar, ne de sorardı beni. peki, neydi bu şimdi? cebimden çıkartıp gelen mesaja baktığımda bilinmeyen bir numaradan olduğunu fark ettim. merakla açıp baktığımda bakmamış olmayı diledim.

canım kızım... inanmadın bana değil mi? o çocukla beraber olursan ne yapacağımı gör demedim mi ben sana. şansın kalmadı artık. sırrını biliyorum. sana ne demiştim ben? armut dibine düşermiş. bak gördün mü? düştün sen de benim dibime. benim gibi çaresizsin. karnında o çocuktan olan bir bebek, yaşın daha on yedi. ne yapmayı düşünüyorsun? elin kolun bağlı değil mi? yapabileceğin hiçbir şey yok ve çaresizliği dibine kadar hissediyorsun. hissetmelisin de. senin sonun da benim gibi olacak. kaderin bana benzeyecek ve ben her gün bunu umduğum için bir dakika bile pişmanlık duymayacağım. ben yapacağımı yaptım ve seninle işim bitti. berbat ettiğim hayatında mutlu olup olmaman inan umurumda değil. sevgilerle, annen...

donakalmıştım. tamam, belki tehdidini ciddiye almadığım için beni ödüllendireceğini zannetmiyordum fakat bu kadar saçmalamasını anlamıyordum. o ne yapmıştı da ben yapacağımı yaptım diyordu? hayatımı nasıl mahvetmeyi planlıyordu? bir çeşit manyak falan mıydı bu kadın?

"kimden gelmiş" diyen uluayla mesajı hızla kapatıp telefonumu cebime atarken mırıldandım.

"banka. şaşırmadım" 

"eh yani. dolunayı arayıp soran biri olamaz. öyle bir şey varsa kıyamet kopacak demektir" dedi burak ve sonra ekledi "bir yerlere mi gitsek ya. sıkıldım"

"okul yeni başladı" diyen ege hayıflanmakta haksız da değildi.

"olsun. yarın gelmesek mi okula? sessiz sakin bir yerlerde kalsak. bak size de fırsat çıkartıyorum. sessiz sakin diyorum daha ne yapayım" aylin hızla atladı lafa.

"yarın olmaz. dolunayla bir yere gideceğiz" nereye gidecektik. ben aylinle nereye gidebilirdim. ege merakla sordu.

"nereye" uluay da onu onaylarcasına konuştu.

"nereye" 

"size ne ya?" uluay iyice meraklanıp kaşlarını çattı ve sordu.

"nereye" aylin bıkkınlıkla oflayıp söylendi.

"güzellik salonuna. gelmek ister misiniz? kaşınızı aldırırız falan ha?" burak ellerini havaya kaldırdı.

"ben varım. ege, baksana bıyığım mı çıkmış" dedikten sonra egeye döndüğünde ensesine bir tokat yedi.

"burak. oğlum içtin falan mı sen" burak üstündeki tişörtü çekiştirdi.

"sıkıldım oğlum" aylin gülümsemesini bastırmaya çalışarak sordu.

"ondan mı menopoza girmiş gibi davranıyorsun" dayanamayıp kahkaha attık bu sefer. burağın sinirle konuşması kulağımızda yankılansa da umursamadan güldük. bu halimizi biri görse, şüphesiz yine magazinlere konu olurduk...

OYUN 2 (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin