BÖLÜM 12

8.8K 536 96
                                    

UZUN BİR ZAMAN SONRA...

BURAĞIN ANLATIMIYLA...

geldiğimiz apartmanın demir kapısına baktık. eski bir apartman olmasa da çok yeni sayılmazdı. öğrendiğimiz kadarıyla uluay ın aptallığından sonra dolunay yaz geldiğinden başka bir yere taşınmak zorunda kalmıştı. zaten bunca zaman boyunca onun hakkında öğrendiğimiz tek şey oydu. başka bir bilgimiz yoktu. bir de, senede iki kez bizim dışımızda ünlü isimlere bestelerinden verdiğini duymuştuk. uluay da yazdıklarından bir anlam çıkartmak için saatlerce o şarkıyı dinleyip kara kara düşünürdü. oysa ki her şeyi kendisi yapmıştı. sorumlu oydu ve bunu çoktan kabullenip çökmüştü. neden barışmadıklarını anlamıyordum, ya da neden özür dilemediğini.

ta ki, şimdiye kadar...

bu gün, mikrafonu açık unutup bizimle tanışmasının dördüncü senesiydi.

ve evet, onun yanımızda olmadığı kahrolası üç sene geçirmiştik. kimine göre kısa bir zaman gibi gelebilirdi fakat öyle değildi, özellikle yanımızda yıkılmış bir uluay varken günler geçip gitmemişti. sorduğumuzdaysa, ona olan öfkesinin dinmesi için beklememiz gerektiğini söylemişti ve bu bizim kahrolası üç senemize mal olmuştu. bu süreçte hepimiz aynıydık ya da hep yan yana olduğumuz için birbirimizdeki değişimleri göremiyorduk ama bir sorun vardı; dolunay yirmi olmuştu. on altı yaşındayken bizimle tanışan o küçük çocuk, şimdi yirmi olmuştu.

"çok değişmiş midir" dedi tedirginlikle uluay. planımız onun dolunayı görmesi değildi. ege ve ben gidecektik  önce çünkü eğer, böyle bir ihtimalin olmasını istemiyordum fakat eğer hayatında yeni biri varsa, bunu görmeye dayanamazdı. dolunayın onu görmeye dayanabileceği ya da bunu başaramayacağı belli değildi. aylin hırsla uluay a baktı.

"bu zamana kadar merak etmedin de şimdi mi aklına geldi?" ege hızla ona döndü.

"aylin"

"ne var ya? üç sene oldu üç sene. hayatına o yokmuş gibi devam etmedin mi? en çok sana ihtiyacı olduğu anda onu annesiyle babası gibi yalnız bırakmadın mı? şimdi de hiçbir şey olmamış  gibi yanına gidip özür dilediğinde her şeyin normale döneceğini mi zannediyorsun?" sesindeki nefret beni bile ürpertmişti. hızla uluaya döndü.

"sen, ardında bir harabe bıraktın ve o harabe üç sene önce, birkaç gün onu yalnız bıraktıktan sonra yanına gitseydin evet, sana muhtaçtı. ama şimdi öyle olacağını zannediyorsan yanılıyorsun, o harabenin kimseye ihtiyacı yok. bu yaşına kadar kendi kendine baktı ve seninle geçirdiği anların hepsi bir hatıra oldu. fazlası değil. o gün söylemiştin ya, hayatında önemli bir yere sahip değil miyim diye, o zamanlar öyleydin ama şimdi, sadece hatıralarının -ki bunların berbat olan kabuslar olduğuna eminim- baş karakterisin. seni öyleye affetmeyecek ve umarım, yerini dolduracak birini bulmuştur çünkü senin gibi bir şerefsiz, onu hak etmiyor. en az senin kadar mutlu olmayı hak ediyor ve belli ki bu seninle" dedikten sonra bana söndü. 

"seninle" dedi beni işaret ederek ve egeyi gösterdi 

"seninle ya da benimle olmayacak. hayatını daha yeni toparlamaya başlamışken şimdi de karşısına çıkıp mahvetmeyin" her halinden acı çektiği belli olan uluay sözlerini bir saniye bile düşünmeden başını iki yana salladı.

"gidin artık" aylin sıkıntıyla oflarken önden ilerleyip apartmanın demir kapısını açtım ve egeyle beraber içeri geçtik. dairelerden bazıları iki katlıydı ve dolunayın kaldığı evin de öyle olduğunu biliyorduk. dördüncü kat. aylini yanımıza almamıştık çünkü dolunaya onu affetmemesi için bir şeyler söyleyeceğine adım gibi emindim. 

OYUN 2 (Tamamlandı)Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ