bölüm 8

9K 516 56
                                    

"dolunay, güzelim emin misin? gitmek istemiyorsan bu gün evde kal" diye baskı yapan uluay umurumda değildi. onların bu gün konseri olduğu için okula gelmeyeceklerdi ama ben, daha ilk haftalardan devamsızlık yapmak istemiyordum. provalar için erken gidecek olduklarından beni yanlarında götürmüyor, sürpriz olduğunu söylüyor ve evde kalmam için uğraşıyordu.

"eminim, bir şeyim yok benim. sen beni merak etme" derken bir yandan da çıkmak için hazırlanan burak ve egeye kaş göz işareti yapıp hiçbir şey belli etmemelerini iyice tembihliyordum. yine de mutlu değildim. içimde bir sıkıntı vardı ve küçük şeytanın sağlığından şüphe etmeye başlamıştım. ne kadar umurumdaysa artık...

"Tamam. Tamam ama söz ver bana, okuldan çıktığında yetişeceksin anlaştık mı" neşesine ister istemez gülümseyip başımı yukarı aşağı sallafığımda dudakları yukarı kıvrıldı. Yanıma yaklaşıp alnıma küçük bir öpücük kondurduktan sonra gözleri gözlerimi buldu. Baş parmağı yavaşça çenemi okşadı.

"Seni seviyorum" diye fısıldadığında mırıldandım.

"Ne o? Canım balım tavrında mısın? Seni seviyorumlar falan hayırdır" kıkırdarcasına gülüp başını iki yana salladı.

"Ben her zaman seni seviyorum"

"Ah sağol ya, ben de seni arada bir seviyorum" parmağını burnumun ucuna değdirdi.

"Dalga geçme dolunay. Sadece.... sen şu haldeyken yanından uzaklaşmak hiç içime sinmiyor" kaşlarımı çattım.

"Ben ne haldeyim ki" derin bir nefes aldı.

"Bilmiyorum... son bir aydır çok yorgun gibi gözüküyorsun ve moralinin bozuk olduğunu düşünüyorum. Ve... her an bir şey olabilecekmiş gibi hissediyorum" çünkü içimde küçük bir iblis var uluay. Zorla gülümseyip şakaya vurdum.

"Şu aralar çirkin gözüküyorsun demiyorsun da-"

"Ah yapma dolunay, ne demek istediğimi biliyorsun ve sen de bunun farkındasın. Baksana kendine. Bana önceden böyle gülümsemezdin. Daha içtendi gülümsemen, şimdiyse... şimdiyse beni üzmemek için gülüyormuşsun gibi hissediyorum. Sanki bana rol yapıyorsun" haklıydı. Ona rol yapıyordum ve işe yarıyordu, şimdiye kadar. Tedirgin olmaması için yanağını öptüm.

"Fazla kuruntu yaptığının farkında mısın" yüzünde muzip bir gülümseme oluşurken bana doğru küçük bir adım attı.

"kuruntumu yok edebileceğinin farkında mısın" demek istediği şeyi anladığımda kızaran yüzümle omuzundan yavaşça ittim.

"git başımdan"

"şaka yapıyorum" deyip ellerini havaya kaldırsa da yüz ifadesi hiç öyle değildi. okula gitmem gerekiyordu ve aylin beni yalnız bırakmamak için gelmekte ısrarcıydı. yere eğilip çantamı aldığımda ufak bir ağı beni karşılasa da kısa bir süre sonra geçti. bir yol bulup kurtulmuştum hastaneye gitmekten. nasıl yaptığım hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu.

"gidiyoruz biz" dedi aylin kolumdan tutup sürüklerken. peşinden neredeyse koşmak zorunda kalıyordum. uluay kolumu tutup hızla kendine döndürdü ve beni öptü. Narince ve yavaşça, sanki son kez öpüyormuş gibi. Öyle olmamasını umuyordum ama bir şey anlamasın diye uğraşmaktan başka çarem yoktu. Ve eninde sonunda olacaktı. O anlayacaktı yalanımı, ve belki bir daha asla affetmeyecekti.

"Off, hadi geç kalacağız, sonra yiyişirsiniz. Konser fırsat çıkartıyor zaten size." Aylin in iması moralimi bozarken geri çekilip gözlerini gözlerime dikti.

"Seni seviyorum" kapıdan dışarı çıkan burak bağırdı.

"Hah, onu anladık zaten. Ama herkesin bir sınavı olurmuş uluay efendi. Bakalım o sınav gün gelip karşına çıktığında neyi seçeceksin" içimden burağa küfürlerimi saydırırken uluay kaşlarını çatıp ona baktı.

"Burak içtin mi sen? Ne sınavı ne karşıma çıkması manyak mısın oğlum?" Panikle aylinin yanına koşarken bağırdım.

"Yok bir şey, her zamanki burak işte saçmalıyor biliyorsun. Akşama görüşürüz" gülümsediğinde omuzlarımdan tonlarca yük kalktığını hissettim. Bu kadar kolaydı işte. Bir gülümsemeyle her şey normale dönüyordu. Her şey sıradan bir hal alıyordu ve bunu seviyordum en çok. O gülüyordu, ben yaşıyordum ve o yanımda olmazsa ne yapacağımı bilemiyordum. Ama gerekirse, onu da öğrenirdim. Dolunay Onay' dım ben. Çocukluğundan geçen seneye kadar, kendimi bildim bileli dayak yese de pes etmeden istediği şeyi yapmış Dolunay, pes etmemiş, elinden geleni her zaman sonuna kadar kullanmış dolunay. En ufak bir umut kırıntısı dahi olsa ona tutunup senelerce ayakta kalan, pes etmeyen ve şansını zorlayan Dolunay. Gerekirse, çok zor da olsa Uluay olmadan öğrenirdim yaşamayı. Bir başıma, kimse yanımda olmadan hem kendime, hem de küçük iblise bakardım. Kendi ayaklarımın üstünde dururdum ve bunu engelleyecek tek bir kişi dahi yoktu çünkü ben çoktan hayatın gerçekleriyle yüzleşmiştim.

Karnıma saplanan ağrı, elimi bulunduğumuz ıssız sokağın duvarına yaslamamı sağlamıştı. Öncekilerden daha kötüydü ve kısa bir sürede geçeceğe benzemiyordu.

"Dolunay" dedi önden ilerleyen aylin ve yanında olmadığımı gördüğünde bana bakıp yanıma geldi. Panik yaptığı belliydi. "İyi misin" başımı iki yana salladım.

"Bilmiyorum b-ben" daha da ağrıyla susmak zorunda kaldım. Dirseğimi tuttu.

"Tamam. Tamam şey yapalım, yer. Hah buldum kaldırıma oturalım biraz, kendine geldiğinde gideriz okula" yavaça yere çöküp kaldırıma oturmamı sağladı.

Ya burakla ege çenesini kapalı tutamayıp söylerse, o zaman ne olurdu? Burağın huyunu biliyordum, sır falan tutamazdı o, aklına ne gelse hemen söylerdi ve bu da benim başımı yakmasına neden olurdu. Yapayalnız kalacaktım. Annemler de istemeyecekti beni, onların başına da kalamazdım. Hayatımı nasıl idare edecektim? Bir şekilde bulunurdu bunun çaresi ama o zamana kadar küçük şeytana kim bakacaktı?

"Yapayalnız kalacağım" diye bir mırıltı çıktı dudaklarımdan. Belki de bir fısıltıydı bu. Sesim anca buna yetiyordu çünkü gücümün geri kalanı, karanlığa gömülmemek için uğraşıyordu.

"Hayır. Hayır kalmayacaksın dolunay. Ben yanındayım. O pislik kabul etsin ya da etmesin, ben senin yanındayım.küçük seytanın da senin de yanındayım. Tamam mı" konuşmaya gücüm yoktu neredeyse. "Dolunay. Cevap ver bana. Tamam mı?" Sesimi bile çıkartamıyordum. Nasıl cevap verecektim ki?

"Bak şaka falan yapıyorsan hemen kes şunu yoksa bana inme inecek ve o zaman sen bana bakmak zorunda kalacaksın. Hadi cevap ver" gözlerim yavaşça kapanırken aylin omuzumu dürttü.

"Hayır. Hayır sakın. Ne bu böyle? Sen böyle değildin ya. Nerede o güçlü dolunay? Nerede o istediği şeyler için sonuna kadar savaşan dolunay. Bana bak, küçük şeytanın yaşamasını istiyorsun ve bunun için şu an savaşman gerekiyor-" bunun ben de farkında olsam da savaşabilecek bir güçte değildim. Başıma onca şey gelmişti ama ben, küçük şeytanı yaşatamıyordum. Ona bir şey olursa, bütün suç bendeydi...

OYUN 2 (Tamamlandı)Where stories live. Discover now