BÖLÜM 19

8.2K 485 20
                                    

merdivenlerden çıkarken adımlarım geri geri gitse de zihnim ve kalbim ilerlememi söylüyordu. direnmeliydim. onun yüzüne bakıp yaptıklarını bir bir söylemeliydim. belki de ağlamalıydım. ağlamak acizlik değildi. sonuçta insanlar biriken öfke sonucu da ağlayabilirdi. böylelikle de ondan ne kadar nefret ettiğimi öğrenmiş olurdu değil mi?

zihnimi ve kalbimi seçmiştim fakat şu son basamaklar hem ruhuma, hem de bedenime tonlarca yük olarak geliyordu. öyleydi de. şu an her şeyden nefret ediyordum ve lobide dediğim şeyi duyan herkesten de utanıyordum. ya da uluaydan. onu kıskanmış gibi gözükmüştüm. oysa ki hiç(!) kıskanmıyordum ben onu. hatta onu o kadar umursamıyordum ki... ondan deli gibi çarpıyordu kalbim!

üç

pekala sakin olmalıydım.

iki

onunla görüşmeme son iki basamak ve sağa dönmek kalmıştı sadece.

bir

kahretsin bunu yapmamalıydım. 

sağa döndüğümde karşıma o çıkacaktı. yanında bir kız varsa? işte o zaman yıkılırdım. ya da kızı saçından tutup bu lüks otelde bir cinayet işlerdim. katil olmak daha mantıklı görünmüştü aciz olmaktansa. 

derin bir nefes alıp tüm cesaretimi toparladım ve cesaretimin ne kadar cılız olmasını umursamadan hızla sağa döndüm. 

oradaydı. bara geçen gün gittiğimde bu kadar yakından görmemiştim onu. ela gözleri cam gibi parlıyordu ve bu, kalbimin atışını değiştirmesine yetmişti. üzerine alelacele giydiği belli olan tişörtün ters olduğunu bilmiyor gibiydi. yine de bunu umursamadan daha fazla bakınmaya son verip koridorda gezdirdim bakışlarımı.

"odan hangisi" şaşalayıp kaşlarını çattı.

"ne" aklımdaki şeyleri bir an önce yüzüne söylemezsem vaz geçeceğimi bildiğim için yanına ilerleyip hızla elindeki kartı aldım. oda numarasını öğrendiğimde kendimden beklemediğim bir cesaretle kolunu tutup odasına doğru sürükledim ve yanlış anlaşılması çok muhtemel olan bu durumun üzerine fazla düşünmemeye çalıştım. 

"dolunay ne yapıyorsun?" sesi dehşete düşmüş gibiydi. koridorun sonundaki odaya hızla ilerlerken düşünmeden konuştum.

"yatağında çıplak bir kız varsa kusura bakma ama kıyafetlerini alamayacak çünkü giyinmesini  bekleyecek zamanım yok, yoksa vaz geçeceğim" gözleri dehşetle ardına kadar açılırken sordu.

"neyden vaz geçeceksin" 

"ne zannediyorsun seninle sevi-" kendi kendimi susturup kolunu hızla bıraktım ve derin bir nefes alıp bir şey söylememesi için elimi havaya kaldırdım. "sakın sesini çıkartma ağızını burnunu dağıtırım" yüzünde çok şaşkın bir ifade vardı ve dudakları aralanmıştı. umursamamak istedim. 

"beni dövmeye mi geldin" sinirlerim yine tepeme çıktı. utanmadan soruyor muydu bir de?

"beter etmeye geldim" susmadığı sürece sakinleşmeyeceğimi anlamış olacak ki elimdeki anahtarı aldı ve önünde durduğumuz kapıyı açıp içeri geçti. gözleri üzerime çevrildiğinde yaptığım her şeyin pişmanlığa dönüşmesine seyirci kaldım. bu gün buraya gelmemeliydim. onunla asla yüzleşmeye çalışmamalıydım. iyi ya da kötü olmasını umursamadan. kendi sağlığımla onunla yüzleşmemin ne gibi bir ilgisi olabilirdi ki? nasıl bu kadar saçmalayabilmiştim? 

"vaz geçtim. gideyim ben geç oldu" dedikten sonra arkamı döneceğim ve gideceğim an bileğimi tuttuğunda durmak zorunda kaldım. 

"konuşmamız gerekiyor dolunay. ayrıca saat yedi neyi geç oldu"  

"hava karardığında karanlık sokaklardan geçmek zorunda kalıp taciz edilme korkusu yaşayan sen değilsin ama" sonra dediğim şeyi fark edip kendimi susturdum. iyice paranoyak olmuştum. gerçi, haberlerde görmediğimiz şey değildi. artık öyle bir zamanda yaşıyorduk ki, sokağın karanlık olmasına bile gerek duymuyorlardı. derin bir nefes alıp elimi kurtardım ve başımı yukarı aşağı salladım.

"konuşalım" diye mırıldandığımda benim gibi başını salladı.

"konuşalım" diye onayladı ve tereddütle içeri geçtim. kocaman bir odaydı, iki kişilik geniş bir yatak, ahşap bir dolap ve küçük bir buz dolabı vardı. bir de banyoya  açılan ahşap bir kapı. yatağın üzerindeki beyaz çarşaflar ondan beklemeyeceğim kadar düzenliydi. siyah bir koltuk duvara yaslıydı. 

kapıyı kapattığında irkilsem de ses çıkartmadan, yaptığım ve pişman olduğum bu patavatsızlığı açıklamak için hızla ona döndüm.

"bak... şu an yok yere kapına dadanmış gibi gözüküyor olabilirim ama yok yere değil, yani yaparken çok da tuhaf gelmemişti de gözüm dönmüştü o zaman. şimdi baya saçma ve patavatsızca gibi görünüyor pişman oldum" oturmam için koltuğu işaret ettiğinde itiraz etmeden oturup sırtımdaki çantayı kenarı koydum. yanıma oturmak yerine yatağın kenarına oturdu. birkaç saniyelik sessizlik olduğunda bir açıklama beklediğini düşünüp konuşmaya devam ettim. 

"psikoloğumun gazına geldim. seninle konuşmanın sağlığım açısından daha iyi olduğunu söyledi, ben de... bilmiyorum. geldim işte, ayrıca benim sağlığım senin üzülmenden daha önemli neden üzüleceksen artık..." bir solukta söylediğim şeyler nefesimi kesti ve derin bir nefes aldığımda dudağının bir kısmının yukarı kıvrıldığını gördüm. aklımdaki şeyler birden kaybolurken düşünebilmek için elimi koltuğun kenarına yasladım ve şakağıma götürüp birkaç kez ovdum. son iki senedir alışkanlık olmuş bir şeydi bu. 

"senden nefret ediyorum" dudaklarımdan dökülen şeyleri ancak söyledikten sonra fark edebildim. yüzü düştü ve gözlerine inanılmaz bir yorgunluk çöktü. 

"biliyorum" gözlerimin yandığını hissettim ve bu beni daha çok sinirlendirdi. yutkunup etrafa bakındım.

"adını duyduğum an nefretim daha çok artıyor"

"ona şüphem yok." karşısında ağlarsam sonradan kendimi de harap ederdim. 

"beni o halde yalnız bıraktın ve ertesi gün kucağında esmer, beyaz elbiseli yeşil gözlü bir kızla magazine çıktın" yutkundu ve gözlerini gözlerime çevirdi.

"ben o kızı hatırlamıyorum bile." ben nasıl unuturdum o kızı? her yeşil gözlü esmer kız gördüğümde saçına yapışıp kafasını duvara vurasım geliyordu. 

"demek istediğim o değil. ayrıca tişörtün ters sinirlerimi bozuyor" üzerine baktıktan sonra derin bir nefes aldı.

"üzerimdekini düzeltmeye çalışırsam ağızımı burnumu kırarsın" başımı yukarı aşağı salladım ve ayağı kalktım.

"o yüzden ben gideyim. zaten yetti de arttı bile" bir şey söylemesine izin vermeden odadan çıkıp gittim...

OYUN 2 (Tamamlandı)Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang