BÖLÜM 10

9.1K 477 1
                                    

"gidemedim" dedim pişmanlıkla sürekli kıpraşıp ağrılarımı unutmaya ve şu son birkaç ayda yaşanan her şeyi umursamazca hayatımdan silip atmaya  çalışırken.

"söz verdim ama gidemedim. kahretsin" ve hırsla yüzümü ovuşturdum. aylin ağlamaktan şişmiş gözleriyle elinde kahveyle yanımda oturuyordu. benim delirdiğimi ve bir daha asla düzelmeyeceğimi düşündüğü için bu kadar kötüydü.  aptal değildim ben, delirmemiştim de... sadece yas tutmayacaktım çünkü bunun eninde sonunda olacağına kendimi inandırmaya çalışıyordum.

"kendine yüklenme bu kadar" sesi boğuk ve kusurluydu, her zamanki pürüzsüzlüğünden eser yoktu "ben haber verdim onlara gelemeyeceğimizi" 

"asıl sorun bu zaten. o bizim bir nedenden dolayı kahrolası hastaneye gittiğimizi biliyor ve bunun peşini bırakmayacak. küçük iblisin başıma açtığı sorunlar bitmiyor" elindeki dumanı tüten kahveyi  sehpaya koyup omuzlarımı tuttu ve hızla sarstı. 

"yeter dolunay. kendine gel, o öldü tamam mı? o da, senin başına açtığı sorunlar da toz olup gitti." yutkunup gerçeklerin aklıma gelmesini engelledim ve kişiliğimle düşüncelerimin arasına kalın bir perde çektim.

"iyi oldu" daha hızlı sarstı bu kez beni. gözlerinde kini gördüm, gözlerinde öfkeyi, sıkıntıyı ve yitip gitmiş umutları sördüm.

"kendine gel, sen bu kadar vahşi olamazsın. cani değilsin dolunay anladın mı beni, bunu bu kadar kolay karşılayamazsın, eğer içine atarsan delireceksin, bunu göremeyecek kadar kör müsün?" ellerini omuzlarımdan ittirip alay ederek ona baktım.

"kör müyüm? bunu anlayamayacak kadar kör olduğumu mu düşünüyorsun gerçekten?" öfkeyle ve sinirle ayağı kalktığımda boylarımız neredeyse eşitlenmişti. işaret parmağımla kendimi gösterdim.

"o iblis, senin hiçbir şeyin değildi aylin. ama ben... ben bu gün bebeğimi kaybettim" gerçek, kendim söyleyince bir tokat gibi çarptı yüzüme ve olanları bir kez daha anlamama neden oldu. ama ne gözümden düşen yaşı, ne de kapının alacaklı biri varmışçasına hızla çalınmasını umursamadım. "bunun ne demek olduğunu anlayamazsın, umarım da anlaman için bir neden çıkmaz karşına. unutmaya çalışıyorum ve bunun bir günde olmayacağının gayet farkındayım ama senin bu yaptığın canımı daha çok yakmaktan başka bir işe yaramıyor." derin bir nefes alıp uluayın geldiğini bildiğim kapıya ilerledim ve gözümdeki yaşı silme gereksiniminde bulunmadım. kapının kolunu çevirmemle beraber tanıdık bedeni bedenime yaslandı ve bana sıkıca sarıldı. sertçe yutkunup gözlerimi sıkıca yumdum ve fısıldadım.

"özür dilerim" saçlarımı okşadıktan sonra başıma dudaklarını değdirdi. ağladığımı ve sesimin titrediğini bildiğini biliyordum.

"şşş, önemli değil güzelim..." gülerek  konuştu ama bu içten bir gülme değildi. tedirgin, endişeli, korku dolu ve beni mutlu etmek için tatsız bir gülümsemeydi. 

"aylin. geliyor musun?" dedi egenin tedirgin sesiyle aylin ayaklandı ve ikisinin endişeli bakışlarını üzerimde hissettim. burak tedirgin bakışlarını gülüşünün ardına sakladı.

"fırsat bu fırsat, biz evde yoku-" uluayın öfkeli ve sinirli sesi onu susturdu.

"siktir git burak" normalde buna hepimiz gülerdik ama öfkesi saftı, gerçekti ve ürkütücüydü... üçünün tedirginlikle dışarı çıktığını ve kapıyı örttüğünü duydum. ve çok geçmeden uluay, tedirgin olmamam için yavaşça geri çekilip öne eğildi ve ellerini yanaklarıma koyup usulca süzülen yaşları sildi.

"konuşmak istiyorum" ayakta daha fazla durmaya gücüm yoktu ve kalbim sıkışıyordu.

"ne hakkında"

"senin hakkında. geçen konserin bitiminin gecesinde yaşananlardan sonra birden değişen kişiliğin hakkında, eski dolunay ve şimdiki dolunay hakkında. aşık olduğum kızın günden güne yitip gitmesi ve benim de onun peşinden sürünmem hakkında. bana rol yapsa da" kendi kendini susturup elini kalbime koydu. "ruhunun ne denli büyük bir yıkıntı altında kaldığını bilmem ama nedenini bilmediğim için delirmem hakkında" sözlerinde çok haklıydı ve onunla ayaktayken tartışacak kadar iyi değildim. başımla onayladığımda yüzündeki tedirginlik ifadesi biran olsun silindi ve yerini tatlı bir tebessüme bıraktı. 

"ve neden hastaneye gittiğin hakkında" ASLA.

"tamam" dedim asla söylemeyeceğime emin olarak. 

"bu kadar kolay kabul edeceğini zannetmiyordum" 

"yoruldum" dedim gerçeği inkar etmeyerek bitkin bir şekilde. 

"yalandan mı" 

"ayakta durmaktan" aslında gerçek buydu ve onu gülümsetmeye yetmişti. keşke ona söylememekte kesin kararım olan gerçeği duyarsa böyle gülümseme ihtimali olsaydı. onun gülümsemesi için her şeyi yapardım. 

"tamam" dedi elinin tersiyle yavaşça yüzümdeki yaşları silmeye devam ederken. "yalnız doğru mu anladım bu bir ima-" sözünü kestim.

"hayır uluay ima falan değildi, iki insan gibi koltuğa oturup karşılıklı konuşmayı istemedin mi sen?" bir de şimdi onun söylediklerimden bir anlam çıkartma çabasına sinirlenecektim. 

"evet. evet iki normal insan gibi karşılıklı konuşmayı istedim de ne bileyim sen öyle söylediğinde ben şey sandım..." sonra kendi kendini susturup derin bir nefes aldı. "hani geçen konserden sonra... şey ben de sanmıştım ki... yani sabah öyle... neyse boş ver" hayatımı karartıp içine sıçan o konser sonrası... derin bir nefes alıp etrafa bakındı 

"sen otur ben eşofmanlarımı giyeyim, evde otura otura alışmışım eşofman giymeye sıkıldım pantolonla" ve koşar adımlarla merdivenlerden çıktı. ses çıkartmadan koltuğa ilerleyip oturdum ve soracağı sorulara nasıl kaçamak cevaplar verebileceğimi kara kara düşünmeye başladım...

OYUN 2 (Tamamlandı)Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ