bölüm 15

8.6K 449 27
                                    

ellerim titreyerek okuduğum kitapta sinir bozucu bir sayfayı daha çevirip kendimi toparlamam gerektiğini düşündüm, derin bir nefes aldım ve gözlerimdeki yaşların gitmesi için büyük bir çaba gösterdim. zihnimde iki cümle dönüp duruyordu ve bu, şu kitabı camdan fırlatma isteği uyandırıyordu. "derinlerde ben de çocuğum  aslında, biliyor musun? oyun oynamaya bayılırım..." halime gülmeli mi? yoksa üzülmeli miydim? cevap netti.

mutfaktaki bir bıçağı alıp bileklerimi kesmemek için zor tutuyordum kendimi!

"eğer sinir krizi geçirmek istiyorsan doğru yoldasın" diyen emre hızla kaptı elimden kitabı. kaşlarını kaldırıp kapağını bana gösterdi.

"ciddi misin dolunay? Doğmamış Çocuğa Mektup. üstelik televizyonda o şerefsizin dün hangi kızı kucağına aldığı gösteriliyor." omuzumu silktim ve duruşumu dikleştirdim.

"umursamıyorum artık"

"tabi ya" elini sabır dilercesine bir yana açıp sehpanın üzerine koydu kitabı ve kumandayı alıp televizyonu kapattı. birkaç saniyelik duraksamanın ardından hızla bana döndü.

"senin biraz daha o şerefsiz yüzünden üzülmeni istemiyorum" bileğimi tutup ayağı kalkmam için çekiştirdi beni. delirmiş olabilir miydi? ayağı kalkmamı sağladıktan sonra koşarcasına yukarı çıkıp peşinden sürükledi. bu sırada kendinden emin bir tavırla konuştu. 

"gidiyoruz"

"delirdin mi emre? nereye gidiyoruz" odama girip dolabımı karıştırmaya başladığında engel olmak istesem de yüzüme siyah, kısa bir elbise attığında susmak zorunda kaldım. 

"o şerefsizin gittiği bara gidiyoruz. acı çeken sensin. o gününü gün ederken sen burada üzülüp duruyorsun. buna daha fazla göz yumamam. giyin gidiyoruz" 

"hah, pijamalarımın nesi varmış? madem gidiyoruz böyle gideyim. ayrıca..." elimdeki kısa ince askılı, kare yaka elbiseye baktım. "böyle bir şey aldığımı hatırlamıyorum"

"ben aldım. işine yarar diye. bak bu gün giyeceksin işte. hadi" sonra odadan fırlayıp çıktı ve beni alık alık elbiseye bakmaya mahkum etti. onu görmeye dayanamazdım ama stres yapmaya gerek olduğunu da zannetmiyordum. sonuçta bu gün gitmeyebilirdi değil mi? en iyi ihtimalle eğlenir dönerdim. 

üzerimdeki pijamalardan kurtulup elbiseyi giydim. dizimin bir karış üzerindeydi ve üstüme yapışmıştı. saçlarım dümdüz bir şekilde omuzuma dökülüyordu. gitmek istemediğim bir yere gitmek için fazla bile süslüydüm. 

ani kararından dolayı her ne kadar şu an emreden nefret etsem de aklına koyduğunu yaptığını bildiğimden odadan çıktım. eğer ben oraya gitmeyi kabul etmesem, ağızımı bağlar zorla sürüklerdi beni. 

eğer kapıya benden önce varırsa topuklu giymem için ısrar edeceğini bildiğimden koşarak kapıya gittim ve ayağıma beyaz spor ayakkabılarımı geçirdim. merdivenlerden, odamın yanındaki odadan emre çıktı. üzerinde beyaz bir tişört, siyah bir pantolon vardı. hızla yanıma inip siyah ayakkabılarını ayağına geçirdi.

"ben olsam onun altına-" 

"topuklu, anladım" gözlerini kısıp tehditvari bir bakışla bana baksa da umursamadan kapıdan dışarı fırladım. 

evimin iki sokak arkasında bir taksi durağı olduğundan işim daha kolaydı. emre peşimden gelirken karanlık sokağı aydınlatan loş, sarı sokak lambasının hemen altından geçtik. her gördüğüm şey, bir hatıranın belirmesine neden oluyordu zihnimde. konserin ışıkları, uluayın beni yanına çağırması. en çok da nefret ettiğim buydu.

taksiye bindiğimizde emre gideceğimiz yerin adını söyledi. uluay yanımdan gittikten sonra, bir senenin ardından tanışmıştık onunla. biyolojik annemin kardeşinin çocuğu. bir de teyzem olduğunu öğrenmiştim. emre onlara hiç benzemiyordu. şefkatliydi ki iki sene boyunca beni neşelendirmek için her şeyi yapmasından anlamıştım bunu. her zaman yanımdaydı. uluaya benimle beraber sövmüştü, ayline beraber kızmıştık, burakla egeymiş gibi onu dövmüştüm. en büyük destekçim oydu ve o olmasa ne yapardım bilemiyordum...

yarım saat geçmişti ki taksi kocaman, ışıkların yanıp söndüğü bir yapıda durdu. önünde birkaç tane araba vardı, kapıların kenarındaysa... kameraman mıydı onlar? 

emre parayı ödeyip inmem için kolumu dürttüğünde inip inmemek arasında tereddütlüydüm ama pek de seçeneğim yoktu. kaderime boyun eğerek taksiden aşağı indim. 

kapıdaki gözler birkaç saniyeliğine üzerimize çevrilse de sonra tekrar kapıya bakmaya başladılar. tek umudum, onun içeride olmamasıydı çünkü eğer oradaysa, benim işim de biterdi. 

tedirginlikle emrenin koluna yapışıp gözlerimi üstüne çevirdim. "ya oradaysa? daha iyileşmedim bile" sesim bir fısıldamadan ibaretti. 

"ilk gittiğimiz psikolog senin yüzleşmeden iyileşemeyeceğini söylediğinde başka birine gitmek istemiştin. belki yüzleşmen daha iyi olacak." ve ben bir şey söyleyemeden hızla kapıdan geçip kendimi içeride bulmamı sağladı, onları gördüğüm an, donakaldım.

oradaydı. hiç değişmemişti. elinde tuhaf desenleri olan bir bardak, masaya sığdıramadığı ve bir yana açtığı bacağında oturan kızıl saçlı bir kız ve o kızın belindeki eli. nasıl oluyordu da fiziksel olarak hiçbir değişimi yokken ruhsal anlamda bu kadar değişebiliyordu. küçük siyah halka küpenin bile yeri aynıydı. yüzünde mimik oynamıyordu. hiçbir değişimi olmayan aylin, ege ve burağın konuşmasını sadece dinliyordu. ta ki... beni görene kadar. 

ela gözleri yavaşça üzerime çevrildiğinde ne üzerimdekilere, ne saçlarıma bakındı. elaları doğrudan gözlerimle buluştu. kalbim deli gibi çarptı fakat belli etmedim. etmeyecektim. gözlerinde bir parça özlem, sinir, sevgi ve kini gördüm. kızın belini tutan elini hızla çekip masaya koydu ve bakışlarını benden ayırmadan bir şeyler mırıldandı. kucağındaki kız homurdanarak ayağı kalktı ve istemeye istemeye giderken emre elimi tutup beni çekiştirdi. anlamayacaktı, ondan nefret ettiğimi düşünmeliydi. bakışlarımı kaçırıp emrenin peşinden sürüklendim.

****************************

normalde bu bölümü yarın paylaşmayı düşünüyordum fakat dayanamadım ve paylaşayım dedim. 

öncelikle müjdeli haberi vereyim; finale kadar olan tüm bölümleri yazdım ve tüm bölümleri şimdi paylaşacağım ancak diğer kitaba göre kısa zamanda final yaptım.

toplam yirmi iki bölümde final yapacağım yani yedi bölüm sonra final var. daha uzun yazabilirdim fakat tadında bırakmak istedim, olay saçma sapan yerlere gelmeden mutlu son yapayım dedim ve sanırım bu finali biraz belli etti. 

her şeyin başladığı gibi sakin bitmesini istediğim için entrikalı olaylara gerek olduğunu düşünmüyorum. siz ne düşünüyorsunuz bu konu hakkında?

Yalnız finali paylaştığımda unutmayın kurguyu çünkü özel bölümler de gelecek ve finali yayımladığımda size bir sürprizim olacak.

Ve bunun için de uzun süre beklemeniz gerekmeyecek.

Son bölümde açıklamalarımı yaptım, tek ricam var, aklınızdan silinip gitmesinler...

OYUN 2 (Tamamlandı)Where stories live. Discover now