36.BÖLÜM

98 38 2
                                    

(Bölüm Şarkısı: Alligatoah - Lass Liegen)

18.09.2013/Çarşamba
Saat: 02.58
Part/2

Sürünerek olduğum yerden uzaklaşmaya çalışırken önüme düşen cesetle kuvvetli bir çığlık attım. Kalbim korkudan bir serçenin kanat çırpışı kadar hızlı atıyor, kulaklarım uğulduyordu. Gözyaşlarım yanaklarımdan çeneme akarken burnumu çektim ve yaptığım aptallığı fark edince korkuyla ellerimi ağzıma kapatıp geri geri kaçarak ağaca yaslandım. Bedenim duyduğum kaygıdan ötürü kaskatı kesilmişti. Fakat burada biraz daha bu şekilde kalırsam ölecektim.

Bir an önce kendimi toparlayıp canımı kurtarmam gerekiyordu. Pekâlâ, bunu yapabilirdim. Oturduğum yerden ayağa kalkıp etrafıma bakmadan hızlı bir şekilde geldiğim yöne doğru koşmaya başladım. Karanlık olduğu için önümü göremiyordum ve nereye gittiğimi bilmeden ilerliyordum. Ta ki, birinin üzerime atlamasına kadar. Üzerime atlayan kişiyle birlikte dengemi sağlayamayıp tepeden aşağı yuvarlandık.

Üzerime düşen kişinin ağırlığı, çarpmanın etkisi ve hissettiğim korkuyla yeniden çığlık atmak için dudaklarımı aralamıştım ki, dudaklarımın üstüne kapanan eller buna engel oldu. Yumruk yaptığım ellerimle üzerimdeki bedeninin sahibine vurup kendimden uzaklaştırmaya çalıştım. Ama onun gücü karşısında benim gücüm bir kuşun gagalaması kadar hafif kaçıyordu. Öfkem katlanırken ve endişem artarken göz göze geldik.

"Bağırmazsan eğer, elimi ağzından çekeceğim." Başımı onu onaylamak için aşağı yukarı salladığımda emin olmak için dikkatlice yüzüme baktı. Tereddütle elini ağzımdan çekince bağırmaya başladım.

"İmdat! Yardım edin! Ka-" Eli yeniden ağzıma kapandığında öfkeyle bana bakıyordu.

"Sana çeneni kapalı tutmanı söylemiştim! Amacın yerimizi belli etmek mi? Bizi öldürmeye niyetlisin, sanırım!" Kısık sesle dile getirdiği kızgın cümlelerine karşın kaşlarımı çattım. Tabi. Ben çenemi kapatayım, bu genç adam da beni istediği gibi öldürsün. Oldu. Başka? Canımı sokakta bulmadım. Öfkeyle ayağına tekme atmaya çalıştığımda yeniden başarısız olmuştum. Debelenmem devam ederken o da konuşmasına devam etti.

"Bak. Ne gördün ya da duydun bilmiyorum ama eğer, yaşamak istiyorsan çeneni kapalı tut ve ben de seni bu işe bulaştırmadan kurtarabileyim."

Ne yani? Gördüklerimden ve duyduklarımdan sonra, hiçbir şey olmamış gibi bana, yardım edip beni, serbest mi bırakacaktı? Tabi. Kesin. Yemezler! Ben, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi emekli hakimi Orhan Taşkın ve Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi emekli üyesi Prof. Dr. Feryal İvet Taşkın'ın kızıydım. Gerçi annem, artık bir Taşkın değildi ama konumuzda bu değildi. Sonuç olarak öylece pes edip bir korkak gibi başıma gelecekleri beklemeyecektim. Tabi ki de sonuna kadar savaşıp canımı kurtarmak için her şeyi yapacaktım.

"Elimi ağzından çekeceğim ama yine bağırırsan seni bayıltırım." Diyip kollarımı tuttuğu elini boynuma getirip parmağını hafiften üstüne bastırdı. Gözlerim kararır gibi oldu. Kendince ufak bir tehditti, bu. "Konuşarak anlaşacağız. Unutma, insanlar konuşa konuşa." Onaylarcasına gözlerimi açıp kapadım ve buna karşılık o da, elini ağzımdan çekti. Bir an da öfkeyle konuşmaya başladım.

"Kimsiniz siz? Gece yarısı ormanda ne işiniz var? Ne dönüyor burada? O flaş bellek de neyin nesi? Ve neden insanlar ölüyor?" Sıkıntıyla nefesini yüzüme üfledi ve üstümden kalktı.

"Sandığımdan çok daha fazla şey duyup görmüşsün. İşimiz zor olacak." Yerden kalkıp üstümü silkelediğimde hemen yanımdan bir kurşun geçti. Çığlık atmaya vakit bulamadan fırlatılan bıçak adamın göğsünü sıyırdı. Tuhaf bir ruh haline bürünerek arkamı döndüm.

"Hesaplaşma vakti, Isak Larsen!"

-venusdarca

BİRSAM | YARI TEXTİNGWo Geschichten leben. Entdecke jetzt