Dusk Till Dawn

302 49 43
                                    

Neden sığdırırlar avuç içi kadar yüreğe,
Kocaman kocaman bulutları?

Ve neden biri de çıkıp demiyor ki,
Etmeyin efendiler, yürek unutmaz yağmurları...

Louis, uzun uzun izledi yatağında uzanan yorgun bedeni. Her zerresinin bir hikayesi varmış da Louis, onun sonsuz dinleyicisiymiş gibi sustukça susası geliyordu onun karşısında. Konuşsa tek kelimesi, hem onu hem kendini yakarmış gibi. Dokunsa avuçlarından uçup gidermiş gibi. Zümrütün asaletini andıran gözleriyle, yatağına bukle bukle dağılmış kusursuz kıvırcıklarıyla, gökyüzündeki bulutları, kışın karı, bembeyaz bir sayfayı utandıracak güzel yüzüyle maneviyatın her halinin ete bedene bürünmüş haliydi sanki. Louis, kıyamıyordu değdirmeye gözlerini.

Henüz geçmemiş yüzündeki yer yer yaralara, gözünün altındaki yeşermiş ize rağmen usta bir sanatçının en çok uğraşılmış eseri gibiydi. Sıkı sıkı sarıldığı battaniyeye ilişti Louis'nin gözü. Saçlarını okşayarak mayışmasını sağlamış, sonra da uyumasına sebep olmuştu. Yaklaşık iki saattir de baş ucunda oturmuş, bir saniye bile ayrılmadığı battaniyeye hayatı buna bağlıymış gibi tutunan genci izliyordu.

Neden, ne olmuş, ne olacak? Soruları beyninin her yerindeydi. Öyle bir karmaşa vardı ki zihninde Harry'yi o karmaşada kaybetmemek için gözlerini onun üzerinden asla ayırmamış, burada olduğunu kendine kanıtlamak ister gibi devamlı onu izlemişti. En fenası da fırtına gibi savuran bu karmaşayı Harry'ye yansıtmamayı dilemişti. Cevapsız sorular çığlık çığlığa inliyordu aklında. Dayanamıyordu, katlanamıyordu. İlk defa titremiyor şekilde gördüğü gence ise cevapları mümkünatı yok soramıyordu.

Yerinden kalkıp öylesine koltuğa bıraktığı montunun ceplerini yoklayarak telefonunu çıkarttı. Evden gideli saatler geçmiş olan Zayn'in numarasını tuşladı ve telefonu kulağına yasladı.

"Louis, saat gece üç. Yine birinin ağzını burnunu kırdıysan siksen gelmem kardeşim. Başının çaresine bak."

Louis, gözlerini devirdi.
"Birini araştırabilir misin, ne yapmış, ne işlere bulaşmış falan. Ayrıca gece üç bile olsa espri yeteneğin oldukça uyanık."
Harry uyanmasın diye oldukça kısık sesle konuşuyordu. Onu ilk kez titremezken, huzurlu görüyordu ve bunu bozası hiç yoktu.

"Amına bile koyarım da hayırdır? Bana baksana sen, ne işler karıştırıyorsun?"

Louis iç çekip sorusuna aldırmadan devam etti.
"Nasıl halledeceksin?"
"Tanıdık polis var hallederim bir şekilde. Louis, sorumu cevapla."

"Tamam anladım, Chadwick Brice. Bu isime bir baktırabilir misin?"

"LOUIS!"
Louis, Zayn telefonda bağırınca çok ihtimali olmasa da Harry rahatsız oldu mu diye omzunun üzerinden baktı. Tanrı biliyordu eğer bağırdı diye uyansaydı üşenmez gider Zayn'in yüzüne bir tane geçirirdi.
"Sessiz ol siktiğimin Malik'i."

"Bana, neler oluyor söylemiyorsun! Sokarım zamanına!"
Louis, mavi harelerini tavana dikti, bıkkınca soludu.
"Ben de bilmiyorum amına koyayım, öğrenmeni istiyorum işte."

Zayn'in oflamasını duydu. Kendisi oflasa tüm sıkıntısı bu odayı doldururdu. Ya Harry? Onun oflamaya hakkı bile olmamıştı büyük ihtimal. Burun kemiğini parmaklarıyla sıkıp sakinleşmeye çalıştı.
"Sonra konuşalım Zayn."

"Bunu demek için mi uyandırdın beni? Sabah arayınca adam devlet kayıtlarından silinmeyecekti herhalde değil mi?"

Louis, hâlâ boş konuşan arkadaşına görmese bile onaylamazca kafa sallayıp telefonu yüzüne kapattı sonra da koltuğun üzerine gelişigüzel fırlattı. Ellerini saçlarının arasından geçirip yüzünü ovuşturdu. Biraz uyuması gerektiğinin farkındaydı ama Harry gözlerini kapasa yok olacakmış gibi geldiğinden cesaret bile edemiyordu. Gergince arkasını döndüğünde battaniyesine sarılmayı bırakmayan oğlanın meraklı ve ürkek yeşilleriyle karşı karşıya kaldı.

Ice Angel-LSWhere stories live. Discover now