Dandelion

188 23 7
                                    

Louis, yüzüne vuran ışık yüzünden rahatsızca gözlerini araladı. Odağına giren pencerenin perdesinin açık olduğunu, güneşin yeni yeni doğduğunu gördü. Üzerindeki ağırlık ve boynuna sürtünen burun, yüzünün tam ortasını yarıp güneşten bile daha parlak bir gülümseme oluşturdu. Ne büyük hediyeydi, ne büyük nimetti... Gözlerini açıyordu ve Tanrı onu kusursuz sanatıyla ödüllendiriyordu. Üstelik sanat eseri artık tümüyle kendisine aitti. Şimdi sarıp sarmaladığı küçüğün hayatında boş bir tuvale bulaşmış boya lekesi gibi hissediyordu. Ona hayat katıyordu, tuvali tamamlıyordu ama biliyordu; boş tuvaline dökülmediği sürece bir hiçten ibaretti. Hayat verdiği kadar, alıyordu.

Kolunu, bedeninin yarısı üzerine çıkmış kıvırcığın beline biraz daha doladı. Ellinin biri çenesi ve Louis'nin boynunun altında, diğeriyse omzuna uzanmıştı. Kendisine sokulmuş, kendisine sığınmıştı. 'Titremiyor.' Dedi Louis içinden. 'Sonunda kollarımda ve o, titremiyor.'

Ömrü, bitmek tükenmek bilmeyen depremlerin altında ezilerek geçen küçüğün güzel gözleri önünde bahar gibi olduğunu biliyordu. Ama Harry, Louis'nin göğsünde güneşi çoktan doğurduğunu bilmiyordu. Kafasını eğip ona bakmaya uğraştı ancak çabaları boşuna çıktı. Kıvırcık saçları görebiliyordu sadece yine de gövdesine yaslanmış vücudunu hissedebiliyordu, her ayrıntısıyla. Saçları arasına dudaklarını bastırdı. Saat daha çok erkendi ve uyansın istemiyordu ama gözlerini görmeye olan ihtiyacını da susturamıyordu.

Yanağını sürtüp burnunu iyice Louis'nin boynuna yaslayan Harry, Louis'nin yüzü ikiye ayrılacakmış gibi gülümsediğinden habersiz uyuyordu. Louis, dudaklarını ısırıp göğsünü şişirecek bir nefes aldı. Burnuna dolan koku için, parmaklarının hissettiği ten için günler doğup batana kadar, gece ışığa bulanana kadar şükretmek, Tanrı'ya 'Ne yaptım?' Diye hesap sormak istiyordu. 'Ne yaptım da yolumu, onun yoluna çizdin Tanrım?'

Harry'nin koluna parmaklarını değdirip yavaş yavaş okşadı. Kıpırdanıp omuzundaki eli tişörtünü kavrayan kıvırcık gözlerini açmaya çalışarak başını kaldırdı. Louis, gözlerini açamayışına, şiş gözlerine ve yeni uyandığı için daha dolgun duran dudaklarına baktı. Burnunun ucu ve elmacık kemikleri çok hafif kızarıktı. Birine anlatmaya çalışsa, içine o anda dolanı mümkünatı yok anlatamazdı. Sonunda kırpıştırıp zarif yeşillerini Louis'ye sundu. Louis, uykulu uykulu bakan Meleğinin dudakları üzerine öpücüklerini kondurdu. "Erken uyanmanı da istemiyordum halbuki."

Harry, Louis'yi öldürmek istermişçesine küçük bir çocuk gibi esnedi. Louis, iki kolunu da beline atıp Harry'yi tamamen üzerine çekti. Bacakları iki yanına gelecek şekilde uzandırdı. Harry, uykusu açılmadan sadece ayak uyduruyordu, ellerini Louis'nin göğsüne yasladı, kollarına dayandı. "Saat kaç?" Diye sorabildi çatallı sesi. Louis uzanıp bir daha öptü onu. "Uyanık olmanı tercih etmeyeceğim kadar erken ama biz hep gün doğarken ayakta oluyoruz zaten."

Harry, başını tutmayı bıraktı ve tekrar Louis'nin göğsüne koydu. Belini okşayan el tekrar mayıştırıyordu onu. Uyumak istemiyordu. "Uyumayalım." Louis'nin burnunun saçları arasında dolandığını hissetti. "Ne yapalım?" Omuzlarını silkip, boynuna doladı kollarını. Louis gülerek belindeki ellerinden birini kalçasının altına koyarak doğruldu. Bacaklarını yataktan sarkıtıp kucağındaki Harry'nin yerini sağlamlaştırdı. Sonra ayağa kalkıp odanın dışına doğru yürümeye başladı. "Sırnaşık bir sarmaşıksın Harry."
"Sırnaşık sarmaşık mı?"
"Hmm, benim sırnaşığım."

Banyoya girip Harry'yi indirdi. Ellerini ıslatarak Meleğinin güzel yüzünü okşar gibi yıkadı. Kendi yüzünü de yıkayıp Harry'nin uykudan açılmış yüzüne baktı. "Sen işini hallet, ben kıyafet çıkarmaya gidiyorum." Harry'nin soru sormasına izin vermeden banyodan çıktı. Dolaptan birer pantolon ve ince kazaklar çıkarttı. Evden getirdiği eşyalar arasından ceket aramaya koyulduğunda Harry, odaya girdi. Yaklaşıp alnını öptü. "Geliyorum, giyin hadi."

Ice Angel-LSWhere stories live. Discover now