You Came Again

196 35 6
                                    

Niall, oturduğu yerde sinirle bacaklarını titretip parmaklarını birbirine kenetlemiş şekilde otururken gözleri herhangi bir hareketinde üzerine atlayıp yumruklayacakmış gibi Edward'ın üzerindeydi. Saçlarının boyundan tut, üzerindeki kıyafetlere kadar tamamiyle Harry'ye benziyordu. Ve bu odadaki herkesi oldukça rahatsız ediyordu. Yanında kendisinden bir farkının olmadığını bildiği Liam'a doğru eğildi.
"Ne zaman şunu benzetmemize izin verecekler?"

Liam, boğazını temizleyip dudaklarını birbirine bastırdı.
"Bilmiyorum ama yüzünü bir güzel boyayacağım."
Edward, oflayıp koltuktan kalkacak gibi olduğunda odadaki dakikalardır onu izleyen dört çift göze büyüdü ve hepsi Edward'a doğru bağırdı.
"Otur yerine!"
"Düşünme bile!"
"Otur!"
"Şimdi siktim belanı!"

Niall, zaten ufacık bir hareketini beklediği için bunu söyler söylemez ayağa kalkıp üzerine doğru gitti.
Liam, kolundan tutmasa ve Louis
"Niall!" Diyerek onu uyarmasa üstüne çoktan atlamıştı. Sinirle inleyerek tekrar oturup aynı şekilde izlemeye devam etti. O sırada, dudaklarını kemirerek içini korkunç bir endişe sarmış olan Louis Zayn'e doğru sabırsızca konuştu.
"Nerede kaldı her şeyi bilen polislerin!? Neden izin vermediniz geri dönmeme!?"

Korkuyordu. Harry'nin tek bir damla daha güzel yüzünü ıslatır da silemezse diye, yetişemezse diye, onu kendisine dönüşü olmadan bağlamışken kaybederse diye çok korkuyordu. Aklına, kızarmış zarif yeşilleri, ağlamaktan şişmiş yüzü geliyordu da... Gözlerini sıkıca kapatıp dişlerini sıktı. Yumruk olmuş elini birkaç keze masaya vurdu. Yine eli kolu bağlıydı, yine ulaşamıyordu. Harry'nin sıkışmış ve tek renkte boğulan hayatını daha yeni rengarenk yaparken, yeni yeşilde huzurla boğulurken, daha yeni onunla yaşarken ellerinden kaymasına göz göre göre izin vermişti. Meleğini gözlerinin önünden ayırmaya bile korktuğu hâlde kaybetmişti.

"Birazdan burada olacaklar. Konuşmuyor zaten, sakın bir şey yapmaya kalkma Louis. Harry için bunu yapma. Başını belaya sokamazsın, onun sana ihtiyacı var."
Louis, kızarmaya başlayan gözleriyle arkadaşına döndüğünde Zayn gelip ona sıkıca sarıldı.
"Bulacağız."

Louis'nin çatlamış sesi kısıkça çıktı. Yine de hepsinin işitti kulakları.
"Yemin ederim ölürüm. Bulamazsak, yetişemezsem, onu kaybetmişsem yemin ederim yaşayamam."
Zayn'in tişörtünü sıktı titreyen parmakları.
"Ne yapayım onu bulamadığım bir hayatı?"

İki Saat Önce

Harry, az önce Louis'yi öptüğü için kendi kendine gülümserken yavaş yavaş merdivenleri çıkmaya devam etti. Louis, göğsünün soluna ummadığı, bilmediği şeyler yaşatıyordu. Sahi seviliyordu değil mi? Seviyordu. Louis'nin her mimiğinde, gözlerini kırptığı her ufacık salisede, dudaklarının köşesinde görüyordu kendisini. Öyle bir işlemişti ki gözleri şefkati yüklenen adamın sevgisi. Aynaya baktığında kendi vücudunda bir utancı değil, acizliği değil parmak uçlarından merhameti akan bir adamın izlerini görüyordu. Yaşadığını hissediyordu. Louis ile yaşıyordu.

Kaldığı odada sonradan verildiği için dört yatak olmasına rağmen tek kalıyordu. Kendisine verilen birkaç kıyafeti ve battaniyesini almak için odaya ilerledi. Kapıyı açıp içeri girmesiyle de ağzının üzerine nasırlı bir el kapandı. Gözleri büyüyüp ağzı kapalı olsa bil bağırmaya belini kavrayan elden kurtulmaya çalıştı. Tırnaklarını hiç vakit kaybetmeden belindeki kola geçirdi, ayakları yerden kesildiğinde sallayıp tekme atmayı denedi. Arkasında kendisini saran kollar iri bir adama aitti ve Harry'nin çabalarına homurdansa bile bırakmıyordu.

Sonra Harry'nin hareketleri onu görmesiyle durdu. Odanın ortasında bir ayna varmış gibi, biraz daha farklı duran silüetini izledi. İfadesiz bir yüzle kendisini izleyen, Harry'ye tıpatıp benzeyene baktı. Saçları, gözleri, yüzü, vücudu... Onun afallamasından fırsat bulan adam Harry'yi sandalyeye oturttu. Ellerini önünde tek eli içerisinde tuttu. Harry, tekrar çırpınmaya başladığındaysa tıpatıp benzediğinin kendisine yaklaşıp adamın elini çekmesiyle elindeki gri elektrik bandını yapıştırması bir oldu. Sonra faltaşı gibi olmuş gözlerle onu süzerken diğer adam bileklerinden ellerini bağladı. Harry, bilekleri ne kadar acırsa acısın çırpınıyordu ama kurtulamıyordu. Aciz olmadığını düşünüyordu değil mi?

Ice Angel-LSWhere stories live. Discover now