<Karanlık Anılar>

36 13 12
                                    



Hayatta bazen sayılı güzel günlerimiz vardır. Bir kişinin çocukluğundan bu yana hep kötü şeyler yaşamıştır ve mutlu günleri hiç bilmemiştir. Mutlu olduğunda bile bunun ne olduğunu bile kavrayamaz. Bir başka kişinin ise başına hiç bir kötü olay gelmemiş, hiç kendini kötü bir durumun içinde bulmamış, kötünün sadece kelimeden ibaret olduğunu sanıp hiç bir zaman yaşamamıştır. Bu kişi de bir gün kendini kötü bir olayı, üzücü bir durumun, çıkmaz bir sokağı, derin bir bataklığın içinde bulduğunda ruhunu kaybedecek olur. Çünkü hiç yaşamamıştır kötüyü. Kötünün içinde olduğu zamanda kavrayamaz ve yanlış hareketler, hamleler yapar. Bu da onu daha da dibe çeker. 

Peki ben bunun neresindeyim. Ben bunun aslında hiç bir yerindeyim. Karanlığım bana 'sen kötünün içindesin' derken, şu an ki halim ise 'bana sen mutlu günlerindesin kötü yok hiç de olmadı' diyor.  Hayatım bile ikilemdeyken ruhumu , aklımı ve kalbimi ikiye bölmek beni çıkmaza götürüyordu. 

Akın yanıma geldiğini bana bakarken yakaladığımda anladım. Baha'ya işaret etmem ile Akın'a fark ettirmeden arkasına sakladığı bir fotoğraf makinesini çıkardı. Gözlerimi Akın'a çevirdiğimde gözlerini bilmem kaçıncı defa göğsümden bacaklarıma indiriyordu. Bu sefer yırtmacımın olduğu yerde gözleri daha uzun takılı kaldı. Adem elmasının hareket ettiğini fark ettim. Nefeslerini kesik kesik veriyordu. İçinde hangi duyguyla savaştığını düşünemiyordum fakat bu hali benim hoşuma gitmişti. Sağ tarafımızda birkaç defa ışık yanıp söndü. Bakışlarımı o tarafa çevirdiğimde Baha elinde fotoğraf makinesinden çıkan fotoğraflara defalarca bakıp etrafımızda dönüyordu.

"Hoşlanmıyorsun lan sen baya baya aşıksın!" dedi Baha Akın'ın yanında. Akın kaşlarını kaldırdı ve olanları anlamaya çalıştı herkes gülerken onlarla göz göze geldi en son benimle göz göze geldiğinde elimi ağızıma götürdüm güldüğümü görmemesi için. Bana kaşlarını çatarak bakmaya devam etti. Gülmemi durdurarak ciddileştim ve başımı iki yana sallayarak bende kaşlarımı çattım. Baha ikimizin arasına girip bakışları üstüne çekti. "Ulan siz olmuşsunuz." dedi bir anda. Kaşlarımı kaldırarak Akın'a baktım. Onunda bana baktığını gördüğümde bakışlarımı kaçırdım ve Baha'ya çevirdim. Ağzı kulaklarında gülmeye devam ediyordu.

"Ne bizi, ne olması yok öyle bir şey." Akın ile aynı cümleyi kurduğumu fark ettiğimde tekrar bakışlarımı Akın'a çevirdim. Birbirimize bu sefer uzun bakmıştık. İlk bakışlarını kaçıran ben oldum. Daha fazla durmadan koridorun başına yürümeye başladım. Kolumdan tutulması ile durdum. Tutan elin sahibine baktığımda bu Akın'dı. Gözlerine bakmadan kolumu kurtardım. Boğazımı temizleyip ters yöne yürümeye başladım. Bu topuklular yüzünden hızlanamıyordum bile. Herkesin bizi izlediğine emindim ama umurumda bile değildi. Onların yanına gidecekken tekrar kolum tutuldu. Yine Akın'dı. Yüzüne bakmamaya çalışarak tekrar kolumu elinden kurtardım ve bu sefer yürümedim. Bakışlarımı ona çevirmemek için başka yönlere bakarken çenemden tutuldu. Akın benim çenemden tutup kendine çevirdi. Gözleriyle karşılaştığımda yutkunmadan edemedim. Benim yanaklarım mı yanıyordu? Evet...hayır yanaklarım kızarmamalı. Gözlerimi kaçırmak isterken çenemi daha sert kavradı. Bakışlarından kaçamamıştım.

"Benden mi kaçıyorsun?" dedi fısıldamasına rağmen büyüleyici sesiyle. Tekrar yutkundum.  "Yo ne münasebet?" dedim sesimin titremesini engelleyerek. Gayet de başarılı oldum. Sesim hiç titrememişti. "Senin yanakların mı kızardı ne?" diye sordu bu kez. Kaşlarımı çatarak baktım ona. Gözlerim dudaklarına kaydığında sinir bozucu bir şekilde gülüyordu. Ama çok güzel gülüyordu. Sinir bozucu gülmesi bile çok büyüleyiciydi. Elimi çenemde duran elin götürdüm. Sıkıca tutup çevirdim. Onu duvara yasladım ve kulağına yaklaştım.

GİZLİ BİR DİYARWhere stories live. Discover now