Cehennem İçin Fazla İyisin

269 30 10
                                    

Bölüm sonunu da okuyun derim :)

Dün gece defteri karalarken uyuya kalmıştım ve uyandığımda defteri yanımda bulamadım. Çantamın içini dolabı talan ettikten sonra tek çare küçük prensin yanına gittim, hâlâ uyuyordu. "Carl, Carl uyan !" Ellerimle kolunu kavramış onu sarsmaya çalışmaya çalıştım ama olmadı. Kulağına yaklaşıp "Defter sende mi Carl !" diye bağırdım. Bu beni yastıkla uyandırmasının intikamıydı. Yastığı kafasının altından çekince uyanacak sandım ama o yastığı yüzüme geçirdi hem de tek eliyle sonra da hiçbir şey olmamış gibi geri uyur pozisyona geçti. "Ben defter falan görmedim git başımdan." Diye mırıldandı ben de ondan tam ümidi kesmiştim ki gözüm ranzanın altındaki deftere takıldı. "E burdaymış işte küçük prens, neden aldım demiyorsun yatağın altına koymuşsun." Ben onunla konuşuyordum ama o uykusuna kaldığı yerden devam ediyordu. Defteri açtığımda orta sayfasında bir yazı gördüm.

"Bir rüya diliyorum sana içinde yollar olsun, yollar olsun.
Bir hayat diliyorum sana yolun hep açık olsun, açık olsun."

Sözün altında da bir imza vardı ama kime ait olduğu belli olmuyordu. Gerçi ben bu imzayı bir yer de daha görmüştüm ancak nerede hatırlayamıyorum. İçimi saran tuhaf bir panikle Carl'ı tekrar dürttüm. "Carl uyanacak mısın artık ? Bak biri defterimizi almış içine de bir söz yazmış." Kafasını yastıktan kaldırmadan "Kızlardan biri almıştır sonra da bırakmıştır." dedi. Ne dediğini anlayabildiğim için kendi kendimi tebrik ettim. Söyledikleri beni az da olsa rahatlatmıştı haklı olabileceğinden bu konuyu fazla üstelemedim. "Uykumu kaçırdın anormal ama pes etmeden yeniden uyumayı deneyeceğim şimdi sus ve yanımdan uzaklaş."

"İyi be, ben de bahçeye giderim o zaman küçük prens, yürüyeceğim sıkıldım." Eliyle git de nereye gidersen git işareti yaptı. Gözlerimi kısarak baktım ama bana bakmadığından pes edip bahçeye çıktım. "Oh bee !" diyip gülümsedim hâlâ gülümsebilmek güzel. Adımlarımı yavaş yavaş hızlandırdım. Bahçe büyük olduğundan yürü yürü bitmiyordu, bir süre sonra durdum. Ahırın kapısının önüne gelmişim, kapıyı açtığımda içeride Karen ve d'Artagnanı görüp şok oldum. Karen bir atın üzerindeydi, hey bu benim okula geldiğim ilk gün beğendiğim attı, saf ve asi olan at. Karen onu "Sakin ol kızım." diyerek sakinleştirmeye çalışıyordu. Artagnan ise beni hiç umursamamış "Karen atı dışarıya çıkaralım biraz turlasın." demişti. "Bunu salarsak bir daha dönmez, bence esmeri alalım."

"Sen bilirsin."

Ben hâlâ ilk gördüğüm anda ki şaşkınlıkla ahırın kapısının önünde duruyordum. Onlar ise kendi aralarında konuşuyordu. Ayrıca Artagnan'ın da konuşurken Karen'in gözlerinin içine bakması dikkatimden kaçmamıştı. Sessizce samanların üstüne oturdum ve atlar için ayrılmış elmalardan birini alıp yemeye başladım. "Artagnan şunun ipini bir tutsana ben esmeri çıkartayım."

Karen'in ipin ucunu bırakmasıyla kızın -beyaz atın- yanıma gelmesi bir oldu. Kafamı kaldırıp gözlerini bana dikmiş beyaz ata baktım sonra da ayağa kalkıp yelesini okşadım ve elmamı onunla paylaştım. "Adın ne senin kızım ?" Beyaz at sanki kişneyerek bana cevap veriyordu. "Rebellious olsun mu senin adın ? Ama ben sana Rebel diyeceğim." Bir kedi edasıyla kafasını omzuma koydu. "Beni sevdin mi ? Ben seni çok sevdim."

Şaşırma sırası şimdi onlara geçmişti tuhaf tuhaf bana bakıyorlardı.
"Rebel sana binmeme izin verir misin ? Ama ben binmesini tam bilmiyorum."

Karen küçümser bakışlarıyla beraber "Bilmediğin bir şeyi yapamazsın, at sürmek kolay değildir. Ayrıca onun adı da Rebel değil." dedi hiç aldırmadan "Artık öyle değil mi Rebel ?" dedim.

" Esmeri çıkardın mı Karen ?"

"Hazır bile." Rebelin kulağına "Hadi kızım gösterelim gücümüzü." diyip yüzünün ortasından öptüm. Binerken zorlansamda sonunda oturmuştum. Arkadan bir ses gelmişti Artagnan ve Karen aynı ata binmiş hızlıca ilerliyordu. "Rebel hadi ilerle yani Deh !" Beyaz atım hızlıydı ama rüzgârın yüzüme vuruşu çok yumuşaktı ve çiçeklerin kokusu burnuma dolmaya başlamıştı. "Rebell !" diye bağırıp duruyordum o da her bağırışım da daha da hızlanıyordu. Esmer atı geçmiş Karen'i arkada bırakmıştık. Ben de işin dozunu biraz kaçırmış atın ipini bırakmıştım. Hızla giden atın ipi bırakılır mı hiç ?! Ben bırakmıştım işte. Dıgıdık dıgıdık ilerliyorduk. Okulun arka bahçesini geçip ön bahçesine geçtiğimiz de öğrenciler gözlerini kocaman açmış şaşırmış bir şekilde bana bakıyordu. Ben ise onları umursamadan "Yehuu !" diye çığlık atıyordum. Tuhaf bakışlar artınca ipi tuttum ve hayati tehlikem geçti. Geride kalan Karen ve sürekli defterine gömülen çocuğa heysizeziksiniz geridekaldınız bakışı atmak için arkamı dönüp kahkayı bastım. Rüzgar saçlarımı okşuyordu çiçekler parfümlerini sıkmışlardı sanki her yer muhteşem kokuyordu, bahar geldiğindendir.

Küçük Bir Kalbin Büyük SavaşıOnde histórias criam vida. Descubra agora