Prenses

103 11 23
                                    

Uzun bir aradan sonra yeniden merhaba! Düzenleme işi sandığımdan zor oldu. Saatlerce boş kağıda baktım. Ama yeni bir bölümü söz verdiğim için yazdım. Yanımda olanlara çok teşekkür ederim. Keyifli okumalar...

Multimedia: Prens Carl, Karen, Dartagnan, William ve Chris var. 

Şarkıyla okursanız daha etkili olacağını düşünüyorum, tercih size kalmış.

**

Tekrar o görkemli merdivenlerden inip bahçeye gelmiştik. Gerçi ben buraya bahçe denip denmediğinden emin değildim, aşırı büyüktü...

Her ne kadar güzel olsa da hatta yaşamım boyunca görebileceğim tek muhteşem yer olsa da bir kardeşin kendi kardeşini uğrunda öldürmek istediği bir yerdi ve bu, sarayın muhteşemliğinin üzerinde duran kocaman bir yağmur bulutuydu. İşte bu yüzden burayı sevmem imkânsızdı. Bence en güzel yer sevdiğiniz kişinin gözleri veya yanıdır. Hangisinde olmak isterseniz seçimi size bırakıyorum...

Düşünce denizimde fırtınaya yakalanmış bir gemi gibi ordan oraya savruluyordum ki Carl'ın sesiyle kara bulutlar dağıldı. 

"At arabasına binecek miyiz?" 

"Hayır yürüyeceğiz. Hani o atların çekmediği ayaklar varya onları kullanacağız." 

Alaycı yaklaşımıma sahte bir gülüş ve iğneleyici bakışlarıyla karşılık verdi. Tepkisiz kalarak yürümeye devam ettim. Dikkatime 'Kim bu soytarı kılıklılar?' dermişçesine gözlerini üzerimize dikmiş bazı köylüler çarptı. Yanımda yürüyerek bana eşlik edenin prens olduğundan bihaberlerdi. Çünkü köylü kesimi hayatları boyunca değil prens görmek hizmetlisini görse şanslı sayılıyordu. Başka bir sokağa geçtiğimizde Carl mızmızlanmaya başladı. 

"Daha ne kadar yürüyeceğiz yahu?" 

"Niye ayakcıkların mı yoruldu küçük prens?" 

"Evet anormal, yoruldular." Halbuki daha bi bu kadar daha yol vardı. 

"Ben o sarayı günde bir defa gezsem bu yolu sorun bile etmezdim, hiç gezmiyor musun sarayı?" 

"Hayır." diyip gözlerini düşüncemi saçma bulduğunu belirtircesine devirdi. 

"Bence de sarayda fazla göze batma." Uyarımı duymamazlıktan gelerek sokağın sonunu gösterdi. "Daha ne kadar var ?" Ses tonu biraz daha yürürsem bayılacağım diyordu. Belli etmeden gülümseyip "Birazcık daha sabret, sahi sana sormak istediğim bir şey vardı." dedim. Zihnimden geçeni okumuş gibi "Annem ve babam hakkında soru sormanı yasaklıyorum anormal." dedi. İstediğim cevapları öğrenemediğimden sıkıntılı nefesimi dışarı üfledim. O ise umursamadı ve ulaşacağımız yere kadar konuşmadık.

"İşte geldik!" Dedim heyecanımı saklama gereği duymadan hastanenin önünde duruyorduk. Bunu beklemeyen Carl "Annen hastanede mi kalıyor ?" diye emin olmak için sordu. 

"Evet, hadi gel. Ama ona senin bir prens olduğunu söylemeyeceğiz ve ben de yetimhanede kalıyorum seninle de orda tanışmışız. Tamam mı ?" Başıyla onaylayınca kapıdan içeri girdik. Annemin odasının önüne gelince elimle onu durdum. "İlk ben gireceğim, adını seslendiğimde girersin." Tepkisine bakmadan uzun süredir annemi görmemenin hasretiyle odanın kapısını yavaşça araladım. Baygın gözleri beni bulduğunda neşeyle parlamıştı. Aynı neşeyle koşturarak yanına gidip "Annemm." diyerek sarıldım ve yanaklarından öptüm. Beni yalnız bıraktığı için her ne kadar kızsam da onu çok seviyordum sonuçta o benim annemdi. Kokusunu içime çekince hissetmeyi unuttuğum huzur kelimesi anımsadım. Elleriyle yüzümü çevreleyince "Neredesin, nerelerdesin, nasılsın kızım ?" diye bir çırpıda soruverdi aklındakileri. 

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 18, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Küçük Bir Kalbin Büyük SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin