2 Hafta Sonrası

770 184 81
                                    

Babamın ölümünden sonra iki hafta geçmişti. Ama sanki o kötü haberi daha yeni almışız gibi geliyordu. Annem sabah akşam ağlıyordu. Sanki bütün göz yaşlarını onun için feda ettiğinde geri dönecekti. Ben dönmeyeceğini biliyordum ve babam öldükten sonra bir kez bile ağlamadım. Biliyorum belki size şuan tuhaf gelebilir. Benim babamın başına gelse üç ay ağlarım diyenler vardır. Ama ben güçlü olmalıyım. Eğer bende annem gibi oturup ağlarsam komşularımız bize daha da acıyarak bakacaklar ve bu benim isteyeceğim en son şey. Ağlamanın insana zayıflık katmaktan başka bir şeye yaramadığını düşünüyorum.

Ben size bunları anlatırken kafamı duvara yaslamış pencereden dışarısını izliyordum. Birden aşağı kattan tıkırtı geldi.

Hemen merdivenlerden indim, annemin bir bardak kırdığını ve bir kenara çekilip ağlamaya başladığını gördüm.

Sadece bir bardaktı ama belkide o bardağın kırık camları annemin kendi paramparça olmuş kalbini anımsatmıştı.

Kırık camları temizlemeye başladım. Toplarken cam parçası elimi kesmişti. Ama ben babamın ölümüne ağlamamıştım kesiğe mi boyun eğecektim. Hiçbir şey olmamış gibi bir yandan kanayan elimle bütün parçaları toplamış çöpe atmıştım.

Elimin kanadığını gören annem yanıma geldi, elimi suya tutmam ve odamdaki bezi elime sarmam gerektiğini söylemişti. Bu annemle uzun zamandır ilk konuşmamızdı. Belki de uzun zamandır konuşmayarak asıl onu ben üzüyorumdur. Annem benim babamdan sonra ki her şeyim. O da olmasa yıkılırdım. Ben ne zaman bazı şeyleri umursamasam veya unutsam annem bana hep hatırlatır  ve ne yapmam gerektiğini söyler. Sanırım annemle konuşmanın vakti gelmişti. Bezi elime sardıktan hemen sonra konuşacaktım.

Elimi suya tuttum. Odama çıktım ve bezi elime bağladım. Hızlı adımlarla aşağı indim, annemi yine ağlarken gördüm. Gözleri kıpkırmızıydı. Onu böyle görmek bana acı veriyordu ve ben hep acıdan kaçardım. Bu yüzden babam öldükten sonra odamda saklanmak iyi bir fikir gibi gelmişti.

Annemin yanına oturdum ve ona sıkıca sarıldım. O da bana sarılmıştı. Kokusunu içime çekerken ayrılmak zor gelsede elimi yüzüne götürdüm ve göz yaşlarını sildim. Tam artık ağlamak yok diyecekken kapı çalmıştı.

Kapıda yaşlı komşumuz Angie teyze vardı. Zaten babam öldükten sonra her gün bize gelip yemek getirirdi ve annemle konuşurdu ama ben hiç dinlemez hemen odama çıkardım. Ancak bu sefer bende yanlarındaydım.

Angie: "Ee kızım düşündün mü söylediklerimi ?"

Ben şaşırmıştım. Angie teyze anneme ne söyleyebilirdi ki...

Maria: "Hayır. Olmaz, hem daha erken biraz zaman geçmeli daha acımız taze."

Ben olanlara bir türlü anlam veremiyordum.

Angie: "Kızım artık sen dulsun. Bir de kızın var aç açıkta kalırsınız. Hem komşular ne der. Evinin önünün kaldırımından bir erkek geçse senin adın çıkar kızım. Gel sen şu Caston'la evlen. O seni sultanlar gibi yaşatır. Kim alır seni bundan sonra ?! "

Maria: "Abla sen kızımın yanında neler söylüyorsun?"

Duyduklarım beynimde şok etkisi yaratmıştı. Bir an duraksadım ve birkaç dakika sonra komşumuza dönüp "Siz kim olduğunuzu zannediyorsunuz? Çabuk bu evi terk edin hemen !" dedim. Uzun zamandan sonra ağzımdan çıkan kelimelerin bunlar olmasını istemezdim. Ama çok sinirliydim. Bu sefer de anneme dönüp "Babamın ölmesinden sadece iki hafta geçti. Evet aç kalabiliriz ama bu ev babamın yani bizim. Asla açıkta kalmayız ve ben asla böyle bir şeye izin vermem."

Annemin konuşmasına hiç fırsat vermemiştim. Onu dinlemek istemiyordum. Hızlıca odama çıkıp kapıyı sertçe vurdum.

Ben yukarı çıktıktan sonra dönmüş olacak ki komşumuzun seslerini duymuştum. Annemin kafasını bulandırmak için gelmişti. Ama ben şimdi sorarım hesabını.

Ben: "NE YÜZLE GELDIN BURAYA" dememle olanları görüp şok olmam bir oldu.

Küçük Bir Kalbin Büyük SavaşıWhere stories live. Discover now