chapter three:''fear hides in these eyes"

407 52 32
                                    

KIZLAR BUGÜN CUMARTESİYMİŞ BEN ÖĞLEN UYANIP GÜNEŞİ SELAMLAYARAK YATTIĞIM İÇİN GÜN KAVRAMIM DA GİTMİŞ HİÇ UYARMIYORSUNUZ

*daha önceden hazırlanmış ön konuşma* Selamm neler yapıyorsunuz, son zamanlarda neler izliyorsunuz birbirimize lütfen dizi/film önerisi yapalım yoksa sıkıntıdan patlayacağım!!

Ben en son Disenchantment'i keşfettim ve garip bir şekilde sardı??? Birkaç bölüm daha devam eder bırakırım kesin :(

Bu arada 13 Eylül'de Ankara Tamino konserine giden varsa birbirimizi görebiliriz, çok heyecanlıyım orada olacağım

Keyifli olumalar o halde^^

👹

"Bir dilek tut, Chaeyoung." Lisa gülümseyerek pastayla önümde dikildi ve mumları üflemem için gözlerimin içine bakmaya başladı.

Deliriyordum. Bunun başka bir açıklaması olamazdı. İlk önce dikkatlice Lisa'ya baktım. Hala aynı görünüyordu. Aynı gözler, aynı burun, aynı gülümseme, aynı dudaklar, aynı vücut ve aynı kıyafetler. Karşımdaki kişi kesinlikle beş dakika öncesiyle aynı Lisa'ydı. O zaman dışarıda gördüğüm o şey de neydi?

Mumları üflemedim. Transa girmişim gibi gözlerimi tekrar Jungkook'a çevirdim. Hala daha bana bakıyordu. Yüzünde aynı iğrenç sırıtması vardı. Bu ne demekti?

"Chae?" Jennie beni arkadan ittirdiğinde anca kendime gelebildim. Başımı girdiğim trans halinden çıkar çıkmaz ona çevirdim. "Mumları üflesene." bir terslik olduğundan şüpheleniyordu. Jennie oldukça zeki bir kadındı. Tekrar Lisa'ya döndüm ve elinde tuttuğum pastaya baktım. Bembeyazdı.

Kendimi gülmeye zorladım.

"İyi mi?" adını bilmediğim çocuklardan biri Jisoo'ya sorduğunda başımı iki yana sallamıştım. Oyuna ayak uyduracaktım.

"İyiyim, sadece şaşırdım." yutkundum, başımı salladım ve gülümsedim. "Gerçekten beklemiyordum çocuklar." Jennie bu sefer daha rahat bir ifadeyle kolumu okşadı ve gülümseyerek başını omzuma koydu. "Bizim değerli Chaeyoung'umuz sadece yılda bir kere yeni yaşına giriyor. Şaşırtıcı olmalı."

Dilek dilemedim. Bunun yerine hızlıca pastanın üzerindeki üç mumu da üfledim. Mumların sönmesiyle aynı anda alkışlamaya başladılar.

Namjoon, elleri arka cebindeyke yavaş adımlarla yanıma ilerledi. "Aslında içeride kutlayacaktık ama bunun daha güzel bir sürpriz olacağını düşündük." ardından cebindeki ellerinden birini bir kutu tutarken cebinden çıkardı. "Doğum günlerine hediyesiz gidilmez. Değil mi?"

Şaşkın gözlerle bana uzattığı kutuya baktım. "Aslında hiç gerek yoktu."

"Sorun değil. Bakalım beğenecek misin?"

Kutuyu elinden aldım. Etrafa nasıl bir enerji saçıyordum bilmiyorum ama bu sefer de Jisoo yanıma geldi. "İyi misin?" kimseye duyurmadan kulağıma fısıldamıştı. Başımı sallayarak onu boşverdim ve kutuyu açtım.

Bu oldukça küçük bir melek kolyesiydi. "Çok güzel. Çok beğendim. Teşekkürler." sesim hala soğuk çıkıyordu. Namjoon gülümseyerek Jungkook'a döndü. "Jungkook seçti. Kadınların zevklerinden oldukça iyi anlar."

"Takmamı ister misin?" Jungkook durduğu köşeden çıkıp yanıma yaklaştığında bir anlığına gerilesem de durdum ve kolyeyi ona uzatarak takmasına izin verdim.

Jungkook ince, uzun parmaklarıyla küçük kolyenin zincirini tutarak arkama geçti. Daha rahat takması için açık bıraktığım saçlarımı toplayarak yanıma götürdüğümde kolyenin gerdanıma düşmesiyle titredim. Ardından nefes aldım.

SON OF A DEVIL | RosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin