chapter seventeen: 'realities of the underground'

116 24 7
                                    

uyuyamadım (yine) ve dayanamadım yine okula uyandığınız güne bir sürpriz bırakıyorum buraya <333

siz bunu okurken ben çoktaaaan diğer bölümü yazmış olacağım. okulum tatil olunca seri bölümlerin geleceğini söylemiştim zaten, bu aktiflik devam edecek yani^^

--

--

Jungkook

"Böyle acı bir ana tanıklık edecek olmanı istemezdim." Ses, mağaranın nemli duvarlarında yankılandı.

İçerisi rutubet ve çürümüş ceset kokularıyla kaplıydı. Bir zamanlar işlenen bir günahın sonucunda yıllarımı geçirmek zorunda kaldığım Yeraltı Mezarlığı kadar olmasa da çıkış imkansızdı.

Ama giriş için aynı şeyi söyleyemeyecektim. Behemothlar uzun zamandır üzerlerinden alından güçlerden dolayı sarayı savunmasız bırakıyordu.

Beelzebub, ben zindanın önünde dururken büyük bir kahkahayla karanlığın içinden çıkarak yavaş adımlarla üzerime doğru yürümeye başladı. "Babanın tek umudu sendin, Jeon ama görüyorum ki ahmaklık yapmadan duramıyorsun." Ellerini iki yana açarak beni gösterdi. "Yine buradasın."

Dişlerimi birbirine sıkıca kenetledim. "Taehyung nerede?"

Babayı öldürüp onun güçlerini üzerine alırken yan zindanda kulaklarıma dolan sesler zihnimde dönmeye başladı.

"Cezasını çekmek için bekliyor. Sen de oldukça yakından bilirsin ki, Yeraltı Şehri'nin bir isyancıya itimadı yoktur."

"İsyancı mı?" kendimi tutamayarak güldüm. "Tahtını almamdan bu kadar korktuğunu bilmiyordum, Beelzebub. Sonuçta güçleri olan sensin, değil mi?"

Büyük bir güvenle başını sallayarak beni onayladı. "Öyleyim ve güçlerimin neler yapabileceğini unutmuş olanlara gösteriyorum."

Mahzenin içinde bir çığlık yankılandı ama bu Taehyung değildi. Ardından zemin büyük bir sarsıntıyla titredi.

"Sakın onu yedinci kata indirdiğini söyleme."

Ölümlülerin dünyasındaki saray, bu dünyada yaşayan halk için bir gereklilikti ama ne mahzeni ne de başka bir yerleşimi Yeraltı Şehri'nin dehşetini bu dünyaya getirememişti.

Tüm dünyanın düzenini değiştirmiş olsa da.

"Sözlerimi çiğnedi." Yüzünde şeytani bir gülümseme belirdi, ardından iki adım daha yaklaştı bana. "Melek'in Kızı'nı çoktan bulmuşsunuz meğer, ama Baş Meleklere söylemek yerine onu saklamaya devam etmişsiniz."

Melekleri dünyaya çağıran oydu. Bu açık bir tehditti. Çoklu evrenin, cennetin ve cehennemin yaradılışından beri birbirine düşman olan iki ırkı birleştiren tek şey, Melek'in Kızı ve onun sakladığı kayıp taştı ama şeytanlar asla bir kan yeminine sadık kalmazdı.

Kalmamıştı da.

Melek'in kızının güçleriyle hala dünyada saklandığı bilinen Lilith'in güçleri birleştiğinde dünya da cennet de kendi cehennemimize katılacaktı.

Bir günah tohumu tüm dengeleri değiştirmek için yeterliydi.

"Eğer güç sende değilse kimsede olmasın istiyorsun, Kuzgun. Üstler bunu duyduğunda ne yapacak? Melek'in Kızı'nı bulduğumu ben biliyorsam sen de biliyordun ama güçlerini daha rahat kontrol edebilmek için Jisoo'nun üzerine almak istedin."

SON OF A DEVIL | RosékookOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz