1- "Turnuvanın değerli oyuncusu."

2.6K 162 64
                                    

"Her şeyi yanına aldın değil mi?"

Hazırladığım bavul içine sinmemiş olacak ki tekrardan kontrol eden annemin telaşına karşı kısa bir gülüş bırakıp kollarımı arkasından bedenine sardığımda bir anlığına duraksamasına sebep oldum.

"Aldım anneciğim, merak etme."

Yanağına kısa ama etkili bir öpücük kondurup omzunda dinlenirken kollarım arasında bana dönmesine izin verip gülümsemeye devam ettim.

Bugüne kadar hep bana destek olup işin ciddiyetinin farkına varmamak için her şeyi yaptığına emindim çünkü dün gece benimle birlikte uyumuş, uyandığımda ise kızarık gözleriyle beni izlemişti.

"Senden hiç ayrı kalmadım ki," Elleri yanaklarıma yerleştiğinde istemsizce bir süre kapanan gözlerimle avcunu öpücük kondurdum. " Telefonunu hep açık tutuyorsun, tamam mı? Beni merakta bırakırsan ilk otobüsle Seul'e gelirim."

Sahte bir sinirle azarlamasına karşı gülerek ona son kez sıkıca sarıldım ve vaktimin az kalmasından dolayı hızlıca açık bavulun fermuarını çekip kulpunu kavradım ve sağ omzuma çantamı asıp okulun bahçesinde bulunan kalabalığa kısa bir bakış baktım.

Seul'de liselerarası bir basketbol turnuvası düzenleniyordu. Bizim lisemiz ise koca bir dönem boyunca Busan'ı temsil edebilmek için bir hayli çalışmış, sonunda kıran kırana bir final maçıyla spor lisesini yenmiştik.

Yaz tatilinin ardından başlayan dönemle Seul için son çalışmalarımızı yapmış, şimdiyse üç ay sürecek bu turnuva için yola çıkmak üzereydik.

"Kazan ve gel. Herkese ne kadar yetenekli olduğunu göster Jeongguk."

Bir daha sarılırsam bırakamayacağımı bildiğim için sadece el sallamakla yetinip etrafını öğrencilerin sarmış olduğu otobüse vardım.

Tüm okul öğrencileri takım için tezahürata devam ederken bavulumu görevliye verip neredeyse tüm takım üyelerinin binmiş olduğu otobüse girdim.

İçerisinin de dışarıdan bir farkı yoktu. Çoğu kişi cama yapışmış, aşağıdaki kalabalığı ateşliyordu ve aldıkları karşılıkla daha çok gaza gelerek bir paradoksa girmiş gibiydiler.

"Gelebildin sonunda demek?"

Gürültüye rağmen duyduğum ince sesin sahibiyle sol arkaya ilerlediğimde yüzüne taktığı güneş gözlüğü ve ifadesiz yüzüyle kendini ortamdan soyutlamış Lisa'yı gördüm.

"Kusura bakma bücür. Kız fanlarım anca saldı, anlarsın ya?"

Göz kırpmamla arkasında oturan ve bize gülen Jimin'in yanına ilerleyip telefonumu ve kulaklığımı aldıktan sonra çantayı tavanda bulunan rafa attım.

"Annenle vedalaşmasan inanacağım."

Koltuğun arasından elimi uzatıp saçlarını kavradığım gibi çektiğimde tiz bir çığlıkla duruşunu bozup bize döndü.

"Ya bıraksana!"

Jimin bu hallerimize alışık olduğundan dolayı tepkisizce içeceğini içmeye devam ederken otobüse binen antrenörü ve yardımcılarını görmemle kafasına vurup arkama yaslandım.

Bana şok içinde bakarak hocayı takmadan dizlerinin üstünde oturduğu yerde döndü ve çıplak kolumu kavradığı gibi uzun tırnaklarını geçirdi. Kasıtlı bir şekilde acı dolu bir inleme bırakıp yüksek sesle konuşmaya başladım.

"Hocam Lisa'ya bir şey der misiniz? Saldırıyor bana!"

Oturduğu yerde bize doğru başını uzatan hocayla gülümseyerek önümdeki kızı işaret ettim ama tepkisizce suratıma bakıyor, bizden bıktığını söyler gibi gözleriyle konuşuyordu.

"Hocam ama o da benim saçımı çekti!"

Hocanın hiçbir şey demeden önüne dönmesiyle homurdanarak bana ters ters bakan Lisa'nın da önüne dönüp yüzünden düşmekte olan gözlüğü düzeltmesine gülüp airpodlarımı kutusundan çıkardım.

"Rahat bırak şu kızı."

Jimin'in konuşmasına omzumu silkerek karşılık verdikten sonra günler öncesinden sırf bu yolculuk için oluşturduğum müzik listesini açıp huzurla koltuğa iyice yerleştim.

Dört saat boyunca ara sıra daldığım ara sıra çocukların gürültülü sesine uyandığım yorucu yolculuğun sonunda konaklayacağımız büyük otele vardığımızda herkesin inmesi bavullarını alması ve otele girmesi yaklaşık yirmi dakikayı bulmuştu.

Geldiğimiz otel turnuvayı düzenleyen Spor Bakanlığı tarafından tutulmuştu ve dürüst olmak gerekirse paradan kısmadıkları baya lüks bir oteldi. Otelin giriş katında bizim gibi birçok genç öğrencinin bulunduğu lobide beklerken bunların rakiplerimiz olduğunun söylenmesine gerek yoktu.

Değişik tiplerin bulunduğu kalabalıkta gözlerimi tepkisizce gezdirirken kimsenin bir önemi olmadığını kendime hatırlatmaktan çekinmedim.

Şüphe duymuyordum. Oldukça yetenekliydim ve buradaki herkesin bunu kabul etmesini sağlayacaktım.

Yaslandığım kolonda ellerimi cebime sokmuş ayaküstü Jimin ile sohbet ederken danışmanın yanından gelen Lisa ile herkes yavaşça dikkatini ona yöneltti.

Ensesinde bağladığı saçları ve elinde tuttuğu kağıt ve anahtarlarla anında profesyonel havasına girmiş, bambaşka birine dönüşmüştü. İkişer ikişer saydığı isimlerden sonra herkesin anahtarını dağıttı, ardından da bilmemiz gereken yemek saatlerini ve herhangi bir şey olursa saat kaç olursa olsun onu aramamız konusunda bizi sıkıca tembihledikten sonra rahatlayarak nefesini bıraktı.

Takımın menajeri olmayı ciddiye aldığına tekrar şahit olmuştum.

Zaten ne yapacağını şaşıran görevlilere yük olmamak için kendi bavullarımızı kendimiz taşımaya karar verdikten sonra asansöre ilerlediğimiz sırada az önce arasında bulunduğumuz kalabalığın içinden yükselen kahkaha sesleriyle istemsizce bakışlarımın odağı beklediğimiz asansörden kaydı ve siyah spor şortu, üstünde önü açık yağmurlukla tekli koltuğa yayılan kişiyi buldu. Yüzünde gittikçe büyüyen gülümseme sonunda kahkahaya dönüşüp başını arkaya atmasına sebebiyet verdiğinde Jimin'in bana seslenmesiyle zorlukla önüme döndüm.

''Kime bakıyorsun?'' Lisa'nın sorusuyla ona az önce baktığım yeri başımla işaret ettiğimde yüzü birden aydınlanır gibi oldu ve memnuniyetle önüne dönüp gelen asansöre binene kadar cevap vermedi.

Peşi sıra Jimin ile ben de binip kapıların hemen kapanması için tuşa bastım, zaten son kalan bizdik.

''Kimdi o?''

Umursamazca sorduğumda ses tonumu takmadan neşeyle bana doğru dönüp abartılı bir sevinçle konuşmaya başladı.

''Kim Taehyung. Kendisi aşırı ama aşırı yetenekli biri. Kesinlikle turnuvanın en değerli oyuncularından biri. Eminim ki tüm kameralar üzerinde olacak.''

Tam onu nereden tanıdığını sormak üzereyken birden onun kim olduğunu anımsadım. Bizi okulda keşfedip takıma katılmaya ikna eden de oydu. Bir nevi yetenek avcısıydı, bu yüzden bilmesine şaşırmamak gerekiyordu.

"Hem çok yakışıklı. Tanrım, gerçekten çok yakışıklı ve yetenekli. Ayrıca çok kibar olduğunu söylüyorlar. Kameralar onu çekmese tuhaf olur zaten.''

Daha çok kendi kendine konuşuyor gibi olduğu için sessiz kaldığımda aklımdan tek geçen yeteneğimi kanıtlayabileceğim bir fırsat olduğu şeklindeydi. Turnuvada onun gibi yetenekli görülen herkesi rakip olarak görüyordum ve şimdiden kanım kaynamaya başlamıştı.

Jimin ile odamızın bulunduğu kata varmamızla bavullarımızı alıp çıktığımızda kapılar kapanmadan iki saat sonra yemek yiyeceğimizi tekrar hatırlattı.

Yüzünü iyice gördüğümden dolayı anımsamakta zorluk yaşamazken içimden aynı şeyi tekrarlayıp duruyordum. Turnuvanın en değerli oyuncularından biri dediyse kesinlikle hafife alınmayacak bir tipti.

Sorun değildi.Onunla maçımız oluncaya kadar duraksamayacak ve tüm maçları kazanacaktım.

BÖLÜM SONU

vice versa / taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin