7

16.8K 2K 1.3K
                                    

önceki bölümü okumayı unutmayın~

---

Jisung, Minho ve Felix'in evine birinci haftasını bitirirken aşermelere başlamıştı.

Canı olur olmaz şeyleri çekiyor, bir şekilde bastırıyordu isteklerini ama bu kez uykuya bile dalamıyordu.

Minho'nun söz verdiği gibi ikinci günü düzenleyip temizlediği ve Jisung'a verdiği odada saatin sesi tik tak yankılanırken Jisung yatakta doğrulmuş, iki binanın arasında karanlıkta kaldığı için gece lambasız uyuyamadığı odada etrafa bakınmıştı.

Komodinde şarja bıraktığı telefonundan saate bakmış, sabahın üçü olduğunu görünce iç çekmişti.

Ne bu mevsimde ne de bu saatte kendine çilek bulamazdı. İyice körüklenen isteğiyle ayağa kalkmış, çilek yerine geçebilecek bir şeyler bulmak adına sessizce odasından dışarı çıkmıştı. Parmak ucunda yürüyerek mutfağa ulaşmış, ince ledleri yakıp buzdolabının kapağını kendine çekmişti. Yere çöküp meyvelerin olduğu gözü kurcalarken surat astı.

Muz, ayva, elma... Çileğin yerini tutmayacak tüm kuru meyveler vardı.

Son çare çilekli bir şeyler, en azından şeker falan aramaya karar vermiş, çekmeceyi biraz hızlı çektiği için ses çıkmasına sebep olmuştu. O kadar ses çıkarmasına rağmen mutfakta çilekli şeker dahi bulamayınca yere oturup ofladı.

Canı o kadar çok çekmişti ki ağlayabilirdi şu an. Zaten duygusal olarak dengesizdi.

Sadece birkaç saniye sonra adım sesleri duymuş, peşinden mutfağın büyük ışığı açılınca gelene bakmıştı. Minho mutfağa girmiş, küçüğünün önüme gelerek yere çökmüştü.

Jisung, Minho yanağındaki yaşı silene kadar ağladığının farkında değildi. "İyi misin?"

"Evet."

"Neden ağlıyorsun? Ağrın mı var? Masaj yapabilirim." dedi Minho gencin gözlerine bakarak. Parıl parıllardı, dolu oldukları için.

"Çünkü çilek ve çilekli hiçbir şey bulamadım." dedi Jisung dudak büzüp. "Canım çok çilek çekmişti ama bu mevsimde çileği nereden bulayım?" derken eliyle camın o tarafı gösterip bakmıştı. Dışarısı hem soğumaya başlıyordu hem de çileğin mevsimi geçeli çok olmuştu, artık olanların tadı bile yoktu.

"Bunun için ağlamaya değer mi?" dedi Minho genci kendine çekip sarılırken. "Sana çilek bulayım."

"Baktım ki her yere."

"Markette vardır." dedi Minho geri çekilip. Jisung umutla büyüğüne bakarken Minho gülümsedi. "Salona geç sen, gelirim bir saate."

"Gerçekten gidecek misin?" diye sorarken kolları hala Minho'nun omzundaydı. Hem uykusu geldiği için hem de aşerdiği için oldukça minnoş davranıyordu şu an.

Minho kollarını gencin ince beline ve dizlerinin altına yerleştirip onunla beraber yerden kalkarak onayladı. "Hm, alfa olmak bunu gerektirmiyor mu zaten?"

Jisung büyüğünün omzuna başını yaslayıp gülmüş, Minho onu bırakana kadar geri çekilmemişti. Minho küçüğünü koltuğa bırakıp kenara oturmuş, Jisung'ın yanaklarını okşamıştı. "Yongbok'u uyandırayım mı?"

"Hayır, uyusun. Sabah okul var." dedi Jisung dudak büzüp. Minho küçüğünün saçlarını okşayıp güldü. "O zaman sen de uyu, ben gelince uyandırırım seni."

"Uyuyamıyorum ki!" Minho ayaklanmış, Jisung'ı güzelce koltuğa yatırıp üstünü örtmeden önce kenarda duran yumuşak yastığı kollarının ve bacaklarının arasına denk gelecek şekilde yerleştirmişti.

the omega | minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin