Herkesin Bir Sırrı Vardır

4.8K 329 93
                                    

"Akşam halısaha?"diye sordu tembelce sakız çiğneyen Burhan.

"Yok be kanka cips çekirdek bira?"dedi Kaan itiraz ederken bile telefonundan bir mobil oyundan gözünü alamıyordu.

"Kutay,hatun getirsem ev müsait mi lan?" dedi Caner tembelce ayağıyla Kutay'ın spor ayakabbılarına basarken.

"Benim eve gelebilecek kadar kendinden vazgeçmiş bir dişi cinsel hastalık falan taşıyordur kanka. Yaş iş,çükü temiz tutmak lazım. Zaten senle yatacak kadar düştüyse de cinsel organını gidip karakola teslim etsin."diye kıkırdadı Kutay uzatılan bir kutu kolayı tek dikişte mideye indirirken.

" Neyse hacılar ,o zaman bu aslan kardeşiniz gece viskiyi alıyor,sizi bekliyor."dedi Kaan hala telefona gömülü bir biçimde mırıldanırken.

"Bu piç suratımızıdan değil,sesten algılıyor ha. Bakmıyor hiç." dedi Caner sataşacak adam ararken.

Kutay ise önünden geçen Tayfun ve tayfasına gözlerini belertip baktı. Yanlarında hemen Uygar'ın bulunduğu erkekli kızlı bir grup vardı. Gülerek ve heyecanla bir şeyler mırıldandı kalabalık grup Kutay'ı görmemişlerdi dahi.

Ancak Kutay kara bir melek gibi lacivertlerini dikmişti bu soluk almaları gereksiz oksijen kaybı tiplere.

"Ee gelebilecek misin provaya,izlemeye?"dedi beklentiyle gözleri ışıldayan Uygar ,Tayfun'u süzüp.

Tayfun ise üzgün bir tavırla dudak büküp ellerini salladı iki yana.
"Keşke ya,biliyorsun burnum dağılmasa... bir dahakine artık."

Kızlardan biri göz devirip onaylamaz tavırla çemkirdi Tayfun'un suratına alenen gıcık bakışlarını yollamaktan çekinmezken.
"Ne alaka Tayfun? Dönem başından beri bir gelemedin izlemeye. Hadi geçmiş olsun gidelim Uygar." dedi kumralı kolundan tutup sürüklemeye çalışırken.

Uygar ise umutsuzca hala Tayfun'un ağzından çıkacak bir vaat bekliyor gibiydi.

"Tamam tamam bi dahakine iki prova birden!" dedi Tayfun şirince gülümseyip Uygar'a ve kıza göz kırptı.

Uygar ve kız dağılan okul binasına adımlarken Tayfun ise tayfasıyla beraber sigara içimlik molasına devam etti bir kaldırım taşı üzerinde.
"Uygar yapacak mı kanka senin ödevi?" dedi Kutay 'ı görünce çil yavrusu gibi kaçışan faydasızlardan biri.

"Hee yapacak,değiştirin siz de kopyalayın işte." dedi Tayfun sarı saçlarını savurup deri ceketini iliklerlerken dudakları arasındaki sigaradan bir nefes çekti.

"Olum bu çocuk var ya bizi mezun ettirecek,aslan aslan." dedi içlerinden biri sinek gibi ellerini ovuşturup.

"Kanka olmak istiyorsa gereklerini yerine getirsin. " dedi elini savurup gülümseyen Tayfun yanındaki kızlardan birine kolunu doladı.
"İyi çocuk ya Uygar,zeki bir kere leb demeden anlıyor leblebiyi. Canım o benim biricik kardeşim o. Tam bir yavru kuş." diye devam etti Tayfun.

Kutay ,dağıttığı suratı bir kez daha baştan dağıtmak istese de bu laçka tavırlı süzme sarışınla daha fazla uğraşıp kel aynak müdür yardımcısının zılgıtları ile kafa şişirmeye devam etmeyecekti. Kendine yaptığı zulüm,Uygar denen parlak suratlı delikanlı ile yaptığı anlaşma neticesinde ateşkes ilan edilmişti.

Kutay pek çok şeydi lakin sözünün eriydi.
Vurmam dediyse.
Vurmayacaktı.
Uygar bozana kadar antlarını...

Kutay kankalarının boş muhabbetini havada bırakıp evin yoluna adımlarken ayyaş her neredeyse umarım oralarda kalmıştır diye geçirdi içinden. Bir kumarhane masasında yahut bir sürtük koynu fark etmezdi. Orada kalması,en temiziydi.

Evin anahtarını çevirince havasızlıktan leş gibi bira kokan salona göz gezdirdi. Koltukların üzeri pizza kutusu,kola şisesi ve dahası kıyafetle doluydu. Beyaz duvarlar sigaradan sararmış,eflatun rengi çirkin koltuklar ise gıcır gıcır ederek kulak tırmalayıcı bir şekilde huzur kaçırmaya devam ediyordu.

Mutfak tezgahının üzeri ölümcül bir virüsün hayata tutunabileceği hijyenik koşullardaydı.
Ork veya cin pişirilmiş gibi duran tavaların içeriği yumurtadandı. Kıymalı yumurta,kaşarlı yumurta ,sucuklu yumurta,kavurmalı yumurta,patatesli yumurta hatta ve hatta bazen sadece çırpılmış yumurta.

Dağ gibi duran bulaşık üzerinde güveler ve sinekler ziyafet çekerken Kutay umursamazca odasının kapısını araladı. Yatağının üzerinde duran bir yığın kıyafet ,uyurken sandalye üzerindeydi. Uykudan kalktıktan sonra tekrar yatağa fırlatıyor,zaten sinirle parçalamış olduğu kapaksız dolaba hasret etrafta dolanıyordu öylece.

Yatağının yanındaki pencereyi açıp,evin buz gibi olmasını sağladı Kutay.

Tek kişilik yatağa sığmadığı için çift kişiliği kendi başına meşgul ederken sadece iç çamaşırı kalana dek kumral teninden yağ gibi kayıp giden kumaşların ağırlığından,okul üniforması denen hapishane kıyafetlerinden arındı.

"Bakalım ..." dedi buz gibi olan odanın içindeki soğuk tüylerini havaya kaldırırken Uygar'dan aldığı defterin kapağını açtı.

Böyle uyumayı severdi.

O korkunç anları unuturdu.

Karın kışın ortasında zemheri ayazı dahi olsa pencere açmadan uyuyamazdı. Daralır ,bunalırdı. Görünmez eller boğazını sarıp dipsiz bir bataklığa çekiyor gibiydi pencere açık olmayınca.

Aklına sıcak bir yaz öğleninde babası tarafından iki gün boyunca arabada bırakılıp gittiği geliyordu.

Nasıl hayatta kalmıştı bilmiyordu. Belki ilahi bir güç tarafindan yaşaması için hayat öpücükleri verilmiş,belki çocuk ve günahsız olduğu için duaları kabul görmüştü yaratıcı tarafindan.

Arkadaşıma uğrayacağım,arabada dur. Kemiklerini kırarım bir yerlere gidersen.

Bir çok çocuk gece uyurken yatağının altında yaşadığına inandığı korkunç canavardan korkardı. Kutay ise o korkunç canavarın , yüzüne fıskeler atarken avaz avaz bağıran canavardan daha az korkutucu olduğuna inanırdı.
Hatta bazen yatağının altındaki korkunç bir canavara sığınacak kadar çaresiz,biçare hissediyordu kendini.

Saatler geçmiş kilitli araçta öğlen vakti bitene kadar beklemişti akşam güneşi sussuzluğunu arttırırken. Dudakları kurumuş,birbirine yapışmıştı. Henüz anaokul yaşlarında bir çocuk izin uzun süreden daha fazla tuvaletini tutmak böbreklerinin ağrımasına neden oluyordu.

Kutay daralmış halde pencereyi sonuna kadar aralayıp buz gibi soğuğun etini yakmasına izin verdi. En azından susatmıyordu,serindi.

Araba camlarını yumruklayan minik ellerini,sesini duyurmak için attığı çığlıkların sonucunda ise uyuyakalışını hatırlıyordu Kutay. Aç,susuz ve cayır cayır kavrulan bir aracın ortasında güneşte baygınlık geçirmişti.

Onu kurtaran genç bir kızı ve ailesini unutmamıştı hiç. Liseli dönemlerindeki genç kız sesini duyup,annesini ve babasını sürüklemişti arabanın oraya. Minik Kutay'ın suratına kaç şişe su dökdüklerini,nasıl hastaneye yetiştirdiklerini kendileri de bilmiyordu kanınca.

Olayın üzerinden geçen 52 saatin ardından babası nihayet karakola gelmiş,bir oğlu olduğunu hatırlamıştı. Sanırım sosyal hizmetler politikası günümüzdeki kadar katı değildi yoksa arabada günlerce çocuğunu unutan bir dalyarak için hangi kanun hak tanırdı,meçhul.

Kutay buz gibi hava ayaklarını ve parmaklarını uyuştururken yorganın altına girip Uygar denen eşşek gözlü kumralın verdiği senaryo defterini çıkardı.
"Sanırsın Broadway oyuncuları havaya bak. Siyah ajandaya yazılan senaryo mu olur lan." dedi alayla tıslayan Kutay defterin ilk sayfasını aralarken.

Son PerdeWhere stories live. Discover now