Unutma Beni Çiçekleri

4K 317 103
                                    

Kutay kabusu eve tembelce adımlarken onun cılız kumrallarına,günlerdir traş bile edilmemiş kirli sakallarına bakındı nefretle. Onun tıpatıp bir kopyası olmak,unutma beni çiçekleri gibi tanrıya yakarmasına neden oluyordu.

Ama gözleri tıpkı arkasına bakmadan ayyaşı ve ayyaşın tohumunu terk edip kaçan doğurgan bir dişininki gibiydi.
Kara bir lacivert. Ruhundaki çirkin karanlığı bırakıp gitmişti miras olarak ayyaşa.

"Napıyon defter kağıt? Adam mı olmaya karar verdin. Okuyarak olunmuyor." dedi adam tembelce koltuklara yayılırken.

Asım Efendi,mahlası Ayyaş.

Kutay bomboş gözlerle buram buram alkol kokan bedenin koltukta yayılışını izlerken omuz silkti.
"Okul etkinliği,tiyatro için bir şeyler." diye mırıldandı odasının kapısına doğru adımlarını yöneltirken.

"Tiyatro mu?"dedi adam çirkin kahkahasını Kutay'a dikerken.
"Karı kız işine dadanma,erkek ol biraz."dedi dudakları çizgi haline gelirken kumandaya uzandı tembelce.
"Makyaj falan da yaptılar mı bari?"

"Nerdeysen neden orada kalmadın?"dedi Kutay yumruklarını avucuna bastırıp tırnaklarıyla etini delip geçti.

"Haftasonunu oğlumla geçireyim dedim. Sana barınacak çatı veren,yemini suyunu paranı veren adam olarak hakkım dimi?" dedi gözünün içindeki ak sarı renge dönüşmüş,alkol ve sigaradan çökmüş birer harabe olan adam.

"Odamdayım." dedi Kutay gölgelerine saklanarak.

"Kaç anan gibi kaç sen de. Kendi neydi ki doğurduğu ne olacak. Nankörden nankör çıkar..." dedi adam avaz avaz bağırırken.
"Katranı kaynatsan olur mu şeker ,cinsini siktiğimin kahpesi de cinsine çeker !"

Öfkeyle gürleyen Asım,yavaşça dönen başını yastığa gömdü.
"Adam olamadın Kutay,naptımsa olamadın. Mayanda yok kızamıyorum. Erkek ol,kaçma odalara."

Kutay sinirle dolan hücrelerini gevşetmek için boynunu kütlerirken sertçe çarptı odanın kapısını. Zaten kırık dolap kapağına bir yumruk geçirirken,vidalı raflardan birini sertçe yumruklayarak yere düşürdü.

"Hayatta hiç sevmemişsin,sevildiğin ise meçhul." diye yankılandı Uygar'ın sesi Kutay'ın beyninin içinde.

"Benim tenimdeki yaralar neşterlidir,dikiş tutmasa da öldürmez. Sen kendi ruhundaki yaraları onar!"

Kutay hırsla kendini pencere kenarındaki buz kadar soğuk çarsafa dolayıp kafasını yastığa bastırırken cebindeki hışırtı yapan sesin kaynağı kağıdı avuçladı sinirle.

Aptal Uygar'ın beyinsiz Tayfun uğruna yazdığı açık mavili eflatunlu çiçek bantlanmış dizelerine göz gezdirdi hırsla.

"Senden çoktan umudu kestim ama
Ellerimde hâlâ unutmabeni çiçekleri, ah

Canım bedenimden sökülürcesine
Yüzüm yerlere dökülürcesine
Son bir bakış için ölürcesine
Nasıl özlüyorum seni

Duyduğum her şarkı dokunurcasına
Acım gülüşümden okunurcasına
Her gün biraz daha yok olurcasına
Nasıl özlüyorum seni..."

Kutay tiksinerek kağıdı buruşturdu yumruklarının arasında ezerken. Hırsla yumruğunu kapattığı avuç içinde ezmek istedi her şeyi.

Tayfun...

Tayfun'u bile sevebilen biri vardı.

Iğrençti ama sahiciydi...

"Dünyaya kötü olmak için gelmişsin." diyordu Uygar'ın sesi ,babasıyla aynı tınıda Kutay'ın zihnine dolu dizgin akarken.

Yeniden kapalı bir arabanın içinde aç susuz ve güneşin sıcaklığında kavrulurcasına yandı bedeni alaz alaz. Kor alevler ruhunu yalayıp geçerken,nefessizlik hissi ciğerlerine baskı yapıyor son bir nefes için çırpınıp duruyordu kafesteki bir kuşun kanat çırpması misali.

Kutay uyuşan bedeniyle beraber nefes nefese yumruklarını ve dişlerini birbirine geçirirken "İğrenç" diye mırıldandı kağıdı fırlatıp.

"İğrenç ibneler."diye fısıldadı kağıdı duvara fırlatıp.

"Iğrenç Tayfun'un bile sevildiği dünyada..."dedi yutkunup kendi kendine sesi cılızlaşırken.

Cevap buydu.
Bir tek sen sevilmezsin.

Aynı hamurdan yoğrulmuştu Tayfun ve Kutay.

İkisi de sırım gibi delikanlılardı,bıçkın mangal yürekli. Yaka bağır açık gezen birbirinin bölgesine göz diken iki serseri. Ağzı bozuk,ruhu arızalı iki hilkatın garibesi,sefil defolu fabrika hataları. Ellerinde falçata,muşta ve tespih. Yaka bağır açık,sokakların kaldırımlarının biricik can yoldaşları.

Ama onu seven bir ailesi olduğunu görmüştü Kutay.

Her şeye rağmen azarlar tonda sitem eden bir babası vardı disiplin kuruluna yalvar yakan oğlunun bir eşşeklik ettiğini savunan. Yahut bir annesi vardı,endişelenip öğretmenleriyle her hafta görüşmeye gelen. Ağabeyi ve ablaları da defalarca uğramış,okul çıkışında kardeşleriyle zaman ayırmıştı.

Dostu da çoktu bu ciğersiz Tayfun'un.
Kutay'ın dostları,Kutay'dan korkuyordu. Korkuya dayalı bir otoriteyle emir kulları gibi çevreliyorlardı etrafını. Tayfun ise işini gördürmek için en inek kızdan en popüler çocuğa dek herkesin biricik gözde "kanka" ve "hayallerindeki beyaz atlı prens" idi.

Uygar'ın sapkın fakat kuvvetli hisleri kendi öz ana babasının bile Uygar kadar Tayfun'u sevemeyeceğinin bir kanıtıydı adeta.

Iğrencti.

"Kafayı yemişler,ahlaksız piç" dedi hasetle.

Nefretten ziyade içindeki fokurdayan lavların volkan olup patlamasıyla birlikte dışarı çıkan hasetin bir eseriydi bu hisler.

Bile diyordu.
Tayfun'u bile...

Telefonuna gelen mesajla birlikte ekrana baktı Kutay.

"05××××××
Uygar KORALP ,kaydedersin."

Yeni kişi ekle /Yaralı Ceylan.

"Kutay ZORLU,yarına edebiyat performans ödevi ellerinden öper. Ödev yoksa minik kirli sırrınla başarılar.:) "

Kutay sinirle mesajı yolladıktan sonra telefona Kaan isminden gelen bildirime göz gezdirdi.
"Okulun önüne gelen kardo, meslek lisesindeki piçlerle dalaşıyoruz."

Güzel diye geçirdi Kutay aceleyle üzerine bir mont geçirip ,çekmeceden emektar muştasını avuçuna geçirirken.
"Ben de dağıtacak surat arıyordum..."

*****************************

Son PerdeDär berättelser lever. Upptäck nu