Kaybeden

856 89 13
                                    

Aklı yerinden gitmişti lakin basının tacı bir milim oynamamıştı yerinden.
Hala,yine ve her zaman Uygar zihnini kuşatan bir düşünceydi.
Aynaların camı patlıyor, kanlı elleri ile duvar yumruklarken de dahi ıssız duvarlarda adını yankılatıyordu.

"Nasıl nasıl nasıl...."
Ona bunu nasıl yapmıştı?
Daha doğrusu yapmış mıydı?
Kaan yalan söylüyorsa dahi Kutay o kadar rezil bir haldeydi ki gerçek ve doğruyu ayırt edemiyor ne yapıp ne yapmadığını dahi bilmeyecek halde savruk düşüncelerini toplayamıyordu.
O geceyi anımsamaya çalıştı.
Mavi gözlü oğlanı ne ara öpmüştü,ne ara koynuna almıştı.
Teni,Uygar'ın dışında birini nasıl kabullenmişti zerre kadar düşüncesi yoktu.
Aklında anıları çağırıyor olsa da anılar da renkler gibiydi.
Uygar ile birlikte ilelebet gitmişti.

Kutay sinir harbiyle durmaksızın sevgilisini arıyordu.
Uygar her mesajı yanıtsız bırakırken üstüne bir de numarasını engelleyerek onu çoktan silip attığını yüzüne haykırır gibiydi.
Bu sessiz bir çığlıktı.
Sesli bir vedanın sessiz çığlığı gibiydi ve her çığlık adeta Kutay'ın kulaklarının içinde patlayan sonsuz yankıda birer fetyada dönuyordu.

Onu kaybetmekten o kadar çok korkmuştu ki bu onu daha fazla kaybetmesine neden olmuştu.
Kutay son çare olarak asla sesini dahi duymak istemeyeceği Tayfun'un numarasını tuşluyor ,duvar dibinde sırtını yaslayarak hıçkıra hıçkıra iç çekiyordu.

Sadece başka bir şekilde tanışma arzusu güdüyordu.
En yakın arkadaşı olan Tayfun'a aptalca aşk hisleri besleyen Uygar'ın o sikik defterini hiç bilmeden aptal gibi yaşamak istiyordu.
Kutay ile Tayfun düşman olsun ya da olmasın,Uygar'ın hislerinin yazılı olduğu o sikik defter hiç var olmasaydı sonsuza kadar mutlu olabileceklerine inancı tamdı.
Zira Tayfun zamanında Uygar'a karşılık vermiş olsaydı Kutay biliyordu ki hiç bir şansı yoktu.

Sevmeyi de sevilmeyi de bilmeyen şiddet meyilisi zorba bir pisliğin sevgisini Uygar mümkün kılsa da Kutay kendine yineliyordu.
Senin gibi birinin sevgisi anca bu,bu kader.
Bir sevdaydı dalgalandı.
Bir yıkımdı,boğdu işte diyordu kendi kendine.

Daha da fenası şuydu.
Kaan ister yalan söylesin ister gerçekten Uygar,Kutay'ı aşağılık bir seviyede görsün bir şey değişmedi.
Bunlar Kutay'ın zihninde var olan şeylerdi.
Kendini hiç bir zaman ceylanın yanına uygun görmemiş, yakıştırmamıştı.
Onun önündeki parlak ve berrak bir gelecek varsa yolu kapatan bir çöp torbası gibi hissediyordu kendini Kutay.

Tırnakları kendi boğazını tırmalarken telefon sesiyle yutkundu.

"Tayfun!"dedi gür çıkarmaya çalıştığı sesiyle.
"Uygar...Nerede!"

"Bir de soruyor musun ? Sen ne yüzsüz ne aşağılık bir herifsin amına koyayım!"

"Sana. Uygar. Nerede. Dedim."dedi Kutay hırsla.

"Benimle."dedi Tayfun dişlerinin arasından yanıtlarken.
"Noldu yine mi sinirlenip kendini ilk bulduğun ağlak hayranlarının kucağına atacaksın. Geleceğini siktin ulan oğlanın! Daha yüzün mü var ! Kutay sen orospu çocuğusun."

"Tayfun amına korum. Yeter. Uygar'ı görmem gerek diyorum sana insan ol iki dakika ben..."

"Uygar bizim eve gelecek çünkü evden siktir edildi Kutay."diye yanıtladı Tayfun hırsla.
"Ailesiyle tartışmıştı ağlıyordu zaten üstüne bir de senden boynuz yiyince şirazesi kaydı anlayacağın."

"Geliyorum,sakın bırakma. Alacağım onu oradan ve..."

"Senin hala yüzün var mı?"dedi Tayfun alayla.
"Hayatı bitti diyorum,enkaz bıraktın diyorum.
Amcık herif,utanıp da yüzüne de bakmayıver !"

Son PerdeWhere stories live. Discover now