&2.Bölüm

125 11 27
                                    

31.10.2021

"Karıcığım." Diye fısıldayan sesi duyduğumda uyku mahmurluğuyla gözlerimi açtım. Gözlüğünün arkasından bana bakan keskin mavi gözlere baktım gözlerimi kırpıştırarak.

"Günaydın." Dedi gülerek. Güzel gülüşüne tav olurken bende güldüm. Bir sabaha onun güzel yüzüyle uyanmak çok nadir karşılaştığım bir şeydi. Ben uyanmadan bir kaç saat önce evden toz olmuş olurdu hep. Şuan neden var derken aynı anda cevabı buldum. Çünkü daha onun söylediğinin aksine gün aymamıştı. Gidiyor muydu?

Yerimde gerinerek doğrulurken bir başka şeyi fark ettim. Halâ oteldeydik. Konuşulanlar aklımda uçarken az öncekinin aksine gülemedim. Ayaklanıp ona bakmadan kenara attığım çantamı buldum. Gece yatarken tokadan kurtulup karışan saçlarımı önümden ittim. Telefonumu bulup saate baktığımda saatin beşe geldiğini gördüm. Uraz beyimiz işe biraz geç mi kalmış sanki?

Kendime göz devirip telefonu çantaya geri attım. Ayakta öylece dikilmiş beni izleyen Uraz'a pas vermeyerek banyoya girdiğimde gördüğüm kediyle kaşlarım çatıldı. Mine fırlayarak banyodan çıkarken gözlerim tatlı kedimi banyoya tıkan adamı bulmuştu. Dudaklarını birbirine bastırıp omuz silkti. 

"Yatağa yatmama müsaade etmedi bende ikimizinde rahat etmesi adına banyoya koydum." Hiçbir şey demeden kapıyı yüzüne çarptım. Elimi yüzümü yıkayıp çıkarken aklıma neden üzerinin ütülü olduğu ve bir yere gitmeye hazır olduğunu sorguluyordum.

Odaya çıktığımda köşede kedimin önüne çökmüş onunla konuştuğunu duydum. Benim geldiğimi görünce sussada Mine sinirli sinirle miyavlamaya devam ediyordu. 

"Mine gel buraya kızım." Dediğimde hızla yanıma gelmişti. Onu kucağıma aldığımda bir şeyler anlatır gibi usul usul miyavladı. Kafasını öpüp güzel tüylerini şefkatle okşadım.

"Tamam biliyorum baba çok kötü." Dedim onu yumuşatabilmek için tatlı bir sesle. Uzun uzun miyavladı bir şeyler anlatıyormuşçasına. Gülüp kafasını okşadım. Sanki beni onaylıyordu. 

"Tamam Mine'm haklısın." Dedikten sonra onu tekrar öpüp yatağa bıraktım. Uraz'ı bir daha kedime yaklaşmaması için uyarmak için döndüğümde gördüğüm şeyle duraksadım. Yumrukları yanlarında sıkılmış yanaklarından akan yaşlarıyla bizi izleyen Uraz'a baktım şaşkınca. 

"Ne oldu?" Dedim aynı şaşkınlıkla. Neden ağlıyordu? O neden ağlasın ki? O daha önce hiç ağlamadı bile. Ben anımsamıyordum ağladığını. O ağlayacak bir adam değildi. Bu yüzden içimde bir korku oluştu.

İrkilirken göz göze geldiğimiz an yüz ifadesi gevşedi. Sıcacık gülümsedi bana. Bakışlarında oluşan şefkate kapılıp gittiğimi düşündüm.

"Teşekkürler." Diye fısıldadıktan başka hiçbir şey demeden banyoya girip kapıyı arkasından örttü. Ben ne yaşadım, neden yaşadım anlamazcasına baktım arkasından.

Aklımdaki soruları kenara itmeye çabalayarak bana bir sokak manzarasında başka hiçbir şey sunmayan camdan dışarıyı izledim. Bir kaç kez düşünceler etrafımı sarıp beni boğmaya çalışsada onların beni boğmalarını izin bileveremeyecek kadar odak problemi yaşıyordum. Düşündüğüm şeylerin akışı sürekli değişiyordu.

Onunla olmak kolay değildi. Onunla bir hayat hiç kolay değildi. Sabahları yalnızlıktı, öğleleyin yalnızlıktı ta ki gece olup eve gelene kadar. Yanında yalnızca dört saat uyuyabilirdin. Gerisi onu bunaltır toz olurdu. Onunla yaşıyorsan üzüm üzüme baka baka metodundan erken kalkmaya alışırdın. Kokusuna, sahiplenici kollarına, keskin mavinin en güzeli gözlerine alışırsın. Onu öpmeye, onun geç eve gelmesine rağmen buna bile sevinmeye alışırsın. Emirlerine, sırlarına, gizemlerine, işkencelerine her şeye alışırsın. Ajanlığı bile sorgulamayı bırakırsın bir süre sonra fakat senin çocuğunu istemediğinde bu alıştığın kabullendiğin her şey resetlenir. Ve sevdiğin adamın sizin bir parçanız olmasını istememesinin nedenini söküp atmak istersin. Ama...

Mavi Girift (✓)Where stories live. Discover now