Say My Name

188 24 144
                                    

ฅ^•ﻌ•^ฅ

Seonghwa, üzerimdeki çamurlu kıyafetleri değiştirip etrafı kirletmemem için bana kendi kıyafetlerinden getirmişti. Sanırım fazlasıyla titiz biri çünkü banyoda üzerimdeki çamurlu kıyafetleri görünce bayıldı :D

Çamurlu ve ıslak kıyafetler, havayı o kadar da soğuk olmamasına rağmen buz gibi hissettiriyordu. Banyoda üstümü değiştirdim ve banyodan çıktıktan sonra kapıda bekleyen San'ı takip ettim.

Salona geçmiş San, sarı saçlı kişi, uzun boylu olan ve ben diğerlerinin gelmesini bekliyorduk. Evde sadece Seonghwa ve San yaşamıyormuş. Sekiz arkadaş beraber bu evde kalıyorlarmış. Biz burada beklerken Seonghwa neredeydi bilmiyorum.

Bu sırada beni soru yağmuruna tutmayı ihmal etmediler tabii ki. Sonuçta ne olduğunu kimse anlayamamıştı.

Adını bilmediğim sarı saçlı kişi: "Şaka falan mı bu? Söylediğiniz şeyler mantıklı değil, sizde farkındasınızdır umarım?" haklıydı. Ben bile hâlâ neler olduğunu tam olarak idrak edememiştim.

San: "Tabii ki de farkındayız. Jongho'nun Mingi'yi dövebilmesi ne kadar mantıklıysa şu anki durum da o kadar mantıklı."

Adını bilmediğim uzun boylu olan: "Bir şey sorucam ama kızmayın tamam mı? Belki de bu kız başından beri insandı ve siz kafayı yediğinizden dolayı fark edemediniz?" cusssss duyduğum gibi yüzümü burusturdugum bu cümle su ana kadar duyduğum en sacma sey :D

Seonghwa yanımıza geldiği gibi konuşmaya başladı.

Seonghwa: "Yunho, gerçekten şaka yaptığımızı falan mı düşünüyorsun? Hayır, aksine çok ciddiyim. Sokakta kedilere mama verirken karşılaştım ve eve getirdim. Geçen ay çizdiğim kedi tablosunu hatırlıyor musunuz?"

İkisi de kafasını evet anlamında sallamıştı.

San: "İşte o tablodaki kediyle aynı görünüyordu. Hatta ben tablodaki kedinin adını Hyewol koyduğum için Seonghwa hyung o kedinin adını da Hyewol koydu."

İkisi de yüzlerinde "Ne saçmalıyorsunuz?" gibi bir ifadeyle bir bana bir de diğer ikisine bakmayı sürdürüyorlardı. Sessizliği bozan sarı saçlı kişi oldu.

Sarı saçlı kişi: "Tablodaki kedinin gözleri kırmızıydı?" tek kaşını kaldırmış sorgular ve aynı zamanda dalga geçer bir tavırla sormuştu sorusunu. Seonghwa'dan sadece "Evet" yanıtını alınca ikisi de gülmeye başladı. Kahkalarının arasında ne söyledikleri anlaşılmıyordu bile.

Uzun boylu Yunho: "Ne yani, getirdiğin kedinin de mi gözleri kırmızıydı o zaman?" dedi ve ikisi de yarılacakmış gibi kahkaha atarak gülmeye devam ettiler. Seonghwa ve San kendilerine inanmadıkları için sinirli gibi görünüyorlardı.

Yunho: "Söylesene gerçekten kedi misin?" diye sordu bana. Dalga geçiyordu. Sorusunun üzerine gülmeye devam ettiler. Artık konuşsam iyi olacak diye düşündüm. Mal gibi oturup dinlemekle bir yere varabilecekmişim gibi görünmüyordu ne de olsa.

"Evet. Aynı zamanda neden şimdi böyle bir bedende olduğumu da bilmiyorum. Anlattıkları doğru, tablo hakkında bir fikrim yok ancak San'ın hamurmuşum gibi kanepede beni yoğurduğunu açık ve net bir şekilde hatırlıyorum. Keşke buna izin vermeyip pençelerimi kullansaydım." diyerek San'a göz attım, baktığımı görünce gözlerini çevirip etrafa göz atmaya başladı.

Söylediklerimden sonra ikisi de beni dikkatlice dinlemeye başlamışlardı. Konuşmamı bitirdikten sonra biraz olsa da bana inandıklarını düşünüyordum artık.

San, tam kendince diğerlerine ona inanmadıkları için kızmaya başlayacaktı ki hepimiz duyduğumuz anahtar sesiyle kapıya bakmıştık. İçeri üç kişi girmişti ve biri hariç diğer ikisi beni fark etmeden montlarını çıkarıp eşyalarını yerleştirmeye başlamışlardı.

The Black Cat Nero | SeonghwaDonde viven las historias. Descúbrelo ahora