The Movie Night

103 14 22
                                    

ฅ^•ﻌ•^ฅ

Seonghwa, gözünü benden ayırmayacağını söylemişti. Tehlikeli olabileceğimi düşünüyordu ki ben de öyle düşünüyordum. Cebimdeki kanlı hançer ne anlama geliyor olabilirdi? San'ın düşüncesi bile daha mantıklıydı, insan bedenimde neden böylesine değişiklikler vardı? Daha öncesinde insana dönüştüğüm olmuş muydu?

İzleyeceğimiz filmi Mingi seçmişti. Romantizmle asla alakası olmayan biri gibi görünse de seçtiği film romantik bir bilim kurguydu. Aksiyon üzerine aksiyon diye bağırabilecek bit tip gibi gelmişti bana. Genelde filmleri onun seçmesine izin vermiyorlardı sanırım çünkü seçtiği film daha başlamadan herkes Mingi'ye ne kadar kötü bir film seçtiğini söyleyip dalga geçmeye başlamıştı.

Kanepeye hepimiz sığamayacağımızdan dolayı yere yastıklardan yatak yapmıştık. Bu renkli ve kocaman yastıklar gözüme fazlasıyla güzel geldiğinden sevimli yataktan filmi seyretmeye karar verdim sonuç olarak gözünün önünden ayrılmamamı söylemişti ve yanıma otururken hala tetikte gibi görünüyordu. Bulduğu o hançerden sonra, daha doğrusu o "kanlı" hançerden sonra burada onlarla beraber komedi filmi izliyor olmam beni de bir komedi filminin ana karakteri gibi hissettiriyordu. Suç ve gerilime dönüşmesini istemeyeceğim türden bir film.

San hariç hepimiz kucağımızda patlamış mısırlar ve içeceklerle merakla filmi seyrediyorduk. Ana karakterin anıları arasında sanki bir rüyadaymış gibi hızlı geçişleriyle anlatılan hikaye sürükleyiciydi, aşırı sarmıştı ve sonlara doğru yaklaştıkça daha da meraklanmıştım.

Biz heyecanla filmi izlemeye devam ederken San, kucağındaki oyuncak peluşuna sarılarak uyumuştu. Bu yaşta birinin oyuncak bir peluşa sarılarak uyuması ne kadar garibime gitse de sevimli olduğunu düşünerek filmi seyretmeye devam ettim.

Filmin bitmesine çok az kalmıştı. Eternal Sunshine adlı bu film fazlasıyla hoşuma gitmişti. İlişkideki atmosferi bir nevi betimleyen kadın karakterin saç rengindeki değişimleri de gözden kaçırmamıştım.

Daha sonrasında bir anda omzumda bir ağırlık hissettim. Kafamı çevirdiğimde Seonghwa'nın başının omzuma düşmüş olduğunu gördüm. Kafamı kaldırarak diğerlerine bir göz attım ve herkesin ya uyuyor ya da uyumamak için direniyor olduğunu fark ettim. yorulmuş olmalılardı. Ben ise sıkıcı bir gün geçirdiğimi düşünüyordum.

Düşüncelerimden sıyrılarak Seonghwa'yı uyandırmaya çalıştım. Gözünü benden ayırmayacağını söyleyenler biri için fazla rahattı. Adını birkaç kez seslendim ve yavaşça gözlerini açarak omzumdan kaldırdığı kafasını bana çevirdi. Daha öncesinde konuştuğumuzdaki bakışları uzaklasmıştı, yarı uyanık gözlerini bana odaklamaya çalışarak yüzündeki masumane ve ihtiyatli gülümsemesiyle fısıltıyla karışık konuşmaya başladı.

Seonghwa: "Kader... bizi yeniden buluşturması çok acı."

Sonrasında elleri saçlarımı bulmuş ardından aşağı ilerleyerek yanağımı okşamıştı. Ne yaptığına dair hiçbir fikri olmayan ben ise neredeyse şok olmuş neler olduğunu anlamaya çalışıyordum.

"Seonghwa, ne demeye çalışıyorsun?" diyerek elini yüzümden çekmeyi denedim ancak hareketimle dolmaya başlayan gözlerini fark ettim, eli yanağımdan boynuma inerken alnını omzuma yasladı. Söylediği sözler az duyuluyor ve nefesi tenimi gıdıklıyordu.

Seonghwa: "Benim için yaktıkları ağıtı gördüm. Seni oyle bıraktığım için... özür dilerim."

Ne hakkında olduğuna dair bir fikrim olmayan bu özrüne karşı verebileceğim bir cevabım yoktu. Muhtemlen beni başka biriyle karıştırıyordu, uyku sersemliğiyle.

"Seonghwa, hadi uyan" diyerek omzundan tutarak salladim bedenini. Alnını omzumdan kaldırırken dolmuş gözlerinin yerini uykulu olanlar almıştı. Elini boynumdan çekti, sözlerimle beraber aşağı-yukarı salladığı kafasını daha fazla tutamamasıyla yeniden kendisini uykuya teslim etti ve kafası pat diye kucağımdaki patlamış mısır kasesine daldı. patlamış mısır taneleri sevinçle etrafa fırladı :D

Donmuş suratıma rağmen gülmekten kendimi alıkoyamadım ve büyük bir kahkaha attım. Sanırım bu kahkaha düşündüğümden daha güçlüydü ki birkaç kişiyi uyandırmayı başarabilmişti. Bir sonraki sefere herkesi tekte uyandırmayı denemem gerektiğini düşünerek Seonghwa'nın kafasını kaseden çıkardım ve dik tutmaya çalışarak saçlarındaki patlamış mısırları uzaklaştırırken onu birkaç kez salladım, uykunun onu böylesine ele geçirmiş olması şaşırtıcıydı. Sonunda kendine geldiğinde Jongho çoktan uyanmış, diğerlerini de uyandırmaya başlamıştı. Seonghwa'ya odasına gitmesini söyleyip Jongho'ya yardım ettim. Ne kadar ürkütücü gözükse de iyi biri gibiydi.

Herkesi yatağına gönderdikten ve etrafı toplamasında Yunho'ya yardım ettikten sonra Jongho ve ben de birbirimize iyi geceler dileyip odalarımıza çekilmiştik. Düşündüğüm gibi ürkütücü biri değildi, kafa dengi ve biraz da nazik olduğunu bile söyleyebilirim. Yunho ise hala mesafeli bir tutum sergiliyordu bana karşı, hem nefret ettiğini hem de etmediğini söylemek zordu.

Odaya girip ışığı dahi açma gereksiniminde bulunmadan gün boyu cebimde taşıdığım altın anahtarı elimle zorla bulduğum kapı deliğine sokarak kilitledim. Hem kendi güvenliğim hem de diğerlerinin güvenliği içindi bu. Hançer muhtemelen hala Seonghwa'nın kaldığı odadaydı ve elması da Hongjoong'un çıkardığı ceketin cebinde bulmuştum. "Benim" kıyafetimden çıkan elması "benden" habersiz bir şekilde neden almıştı bilmiyordum. Aslında elmasın gerçek olup olmadığını da bilmiyordum, bunu sadece Seonghwa söylemişti. Ama söylediği şeyler ne kadar şaşırtsa da beni bir yerde bir şeyleri çağrıştırıyordu. Bu nedenle itiraz edemem veya bir cevap veremem diye düşünüyordum.

Kapıyı kilitler kilitlemez kendimi karanlığın çöktüğü odadaki yatağa attım. Yatak bana göre söylediklerinden daha büyüktü, kedi halime göre ise kocamandı. Kapıyı kilitleyip cebime attığım anahtarı tekrar kontrol ettim ve aklımdaki düşünceleri uzaklaştırmaya çalışarak, pencereden yeni yeni vurmaya başlayan ay ışığının odanın detaylarını aydınlatmasını izledim. Çalışma masası, fotoğraflar, gardrop, dağınık ama temiz odanın detaylarında kaybolurken göz kapaklarımın ağırlaştığını hissetmek kolay olmuştu.

"I'm sorry you had to see me like that."

ฅ^•ﻌ•^ฅ

The Black Cat Nero | SeonghwaWhere stories live. Discover now