the mirror between us

99 14 102
                                    

Şirketle ilgili hemen halletmem gereken birkaç şey olduğu için erken saatte dışarı çıktım. Herkes benim iş için her zaman müsait olduğumu çok iyi bilirdi. Bu benim için de sorun değildi tabii. İşimi seviyordum. Ayrıca şirket şehirden biraz uzak kalıyor, bu nedenle doğayla da bir o kadar yakın. Bu da benim en sevdiğim özelliği 👍

Uyanmam Hongjoong'un alarmı yüzünden olmuştu. Cuma günü yaptığımız film gecesinden dolayı planlarında bir takım aksaklıklar olmuş olmalıydı ki yine pazar günü alarmını bu kadar erkene almıştı. Güneş bile daha yeni doğuyordu ki Hongjoong için güneş hiç batmazdı.

Uykum onunkinden daha hafif olduğu için önce uyanıp alarmını kapattım. Ardından onu uyandırdım, alarmın sesi dayanılmazdı ve başkalarını da uyandırmasını istemiyordum.

Bugün hem halledilmesi gereken bazı işler vardı hem de uzun zamandır görüşmediğim bir arkadaşım yurt dışından gelecekti. Bu yüzden heyecanlı olduğumu söylemem gerek. Ne kadar dönmesinin sebebi ben olmasam da gitmesi gereken yerden önce buraya uğramasının sebebi bendim. Eskilere dayanan bir arkadaşlığımız vardı ve her zaman çok iyi anlaşmıştık. Ta ki o aile sorunları nedeniyle yurt dışında çıkana kadar. O yurtdışına çıktıktan sonra aramız açılmıştı. Bunun ikimiz de farkındaydık ama elimizden pek de bir şey gelmiyordu. Biz de akışına bıraktık. Ancak geri döneceğinin haberini verdiği zaman çok sevinmiştim. Görüşebileceğimiz sürenin kısıtlı olduğunu bilsem de bu yine de beni mutlu etmişti.

Sonuç olarak hemen hazırlanmaya başladım ve aşağı kata kahve almaya inecekken oldukça enterasan bir durumla karşılaştım. Aslını söylemek gerekirse oldukça klasikti.

Mingi, Woo ve Moonhwa'nın kaldığı odaya dalmış açtığı son ses şarkılarla Woo'yu uyandırmaya çalışıyordu. Her zamanki gibi ona yeni bir şarkı bulduğunu, koreografisinin şaka olmadığını söyleyecek ve onu odasına çekmeyi başaracak ardından rastgele Attack on Titan sahnelerini zorla izletecekti.

Mingi'nin Woo'ya bu şekilde işkence etmesi tabii ki de umrumda değildi :D Ama Woo'ya da üzülmüyor değilim. Tek isteği Dahi Koreograf-Dansçı Mingi'den dans konusunda yardım almaktı ancak her seferinde Aotcu Mingi ona acı çektiriyordu. Buna da katlanmak zorundaydı çünkü etrafındaki en iyi -tek- dansçı oydu.

Mingi ne kadar aptal olsa da işi konusunda tamamen ciddi biridir. Küçüklüğünde bile oldukça yetenekli olduğundan ona Dahi Koreograf-Dansçı diyorlarmış. En azından o böyle olduğunu iddia ediyor :D

Bu karmaşadan sonra senaryoladığım sahneler tek tek gerçekleşti gözümün önünde.

✓|Mingi, Uykulu Woo-al
✓|Odaya-götür
✓|Rastgele-bir-şarkı-ve-koreografisi
✓|Ardından bir sürü Aot sahnesi👍

Onların bu karmaşasına alıştığım için o kadar da rahatsız oluyordum artık. Tabii Hongjoong ve Jongho henüz alışamamıştılar. Daha çok sessizlikten yanaydı onlar. Benim için fark etmezdi sanırım.

En sonunda evden dışarı atabildim kendimi. Hızla bitmişti işle ilgili meseleler. Bu nedenle kendime ayıracak biraz vakit bulmuştum. Bu vakti en iyi şekilde değerlendirmem gerektiğini çok iyi biliyordum çünkü genelde kendime ayıracak fazla vaktim olmazdı.

İş yerimin yakınlarındaki parka gittim. Bu parkı gerçekten çok seviyorum. Parkın etrafı tamamen yeşilliklerle kaplı ve burada bulunan her şey o kadar hoş ki. Yeşil fazla sevmem ancak bu yer için geçerliliğini yitiriyor bu kalıp.

Derinlerine ilerledikçe parkın, orman gibi bir alana çıkıyorsunuz. Seyrek çimenlerin olduğu bir yer. Buradanın tam ortasında çok yaşlı bir ağaç var. Uzun yıllarının acısını ve izlerini derisinin girintilerine saklamış gibi kırışmış yüzüyle, omuzlarında ki hüzün ve yaşanmışlıkla tutunmaya çalışıyordu toprağa. Ne zaman bir şey olsa ve kendimi kötü hissetsem bu dost benim de acılarımı saklıyor buruşuk tenine. Altında oturup etrafımı çeviren ağaçları izlemeyi seviyorum. En çokta kokusunu seviyorum buranın. Elimde olsa bu kokuyu kavanozlarda saklamak isterdim. Sonsuza kadar duyabilmeyi dilerdim...

The Black Cat Nero | SeonghwaWhere stories live. Discover now