10. Bölüm

19 8 9
                                    

"Anlaşmaya uymuşsundur umarım," diyen Arın'ın sesini işitmemle irkildim.

Evet, Dylan'ın pesinden gitmiş, o kapıdan girmiştim ve kendimi cafenin deposunda bulmuştum.

Arın, Can ve Dylan'ın beni fark etmemesine sebep olan tek şey ise aramızdaki iki büklüm eğildiğimde beni kapatabilecek olan bir ürün yığınıydı.

"Ben Harun gibi korkak değilimdir, Keskin." dedi Dylan. "Buraya sizin aksinize adamlarım olmadan geldim, açıkça belli değil mi?"

"Sadede gel lan! Senden istediklerimizi getirdin mi getirmedin mi?" diye sesini yükseltti Can.
"Anlaşmaya uyduğumu söyledim, anlaşma da borcumu getirmek olduğu için..." dedi Dylan alaylı bir sesle. "Çok açık değil mi?"

"Çantayı aç," dedi Arın.
Yığının arkasından kafami uzatıp onları izlemeye başladım.

Ürün yığınlarının ortasındaki boş bir alandaydılar, önlerinde bir masa vardı, masanın bir tarafında Dylan, diğer tarafında ise Arın ve Can duruyordu.

Buraya kadar sorun yoktu ve  ağzımın açık kalmasının nedeni bu değildi.

Nedeni, Arın ve Can'ın çevresinde en az yirmi bodyguard bulunmasıydı.
Dylan çantayı açması ve masaya doğru fırlatmasıyla o kadar gürültülü bir ses çıkmıştı ki, bir an masa kırılacak sanmıştım.

Ve ne olduysa, bundan sonraki bir salise içinde oldu.
Çantanın içindekini görmemle adeta dehşete düştüm, başım döndü, dengemi kaybettim ve düştüm.

Bir sürü silah, ki çanta öylesine büyüktü ki içinde tüfek tarzı büyük silahlar dışında her türlü silah olduğuna yemin edebilirdim, çantanın içine mermi kovanlarıyla birlikte tıkıştırılmıştı.

Ama beni bu kadar sersemleten şey bu da değildi.

Silahların üstünde duran, kanlı, kesik bir serçe parmağıydı.

Tiz ve dehşet dolu çığlığım depoda yankılandı.

Biri beni kolumdan tutup ayağa kaldırırken gözüm hâlâ parmağın üzerindeydi, sesler duyuyordum ,ki sanırım birileri adımı defalarca kez söylüyordu, ama hepsi bana kilometrelerce uzaktaymış gibiydi.

Gözlerim karardı, tekrar başım döndü ve nefesim kesildi, dramatik bir şekilde bayılmak ve bu andan kurtulmak istedim.

Ama ne yazık ki bu gerçekleşmedi.

"Freya, yüzüme bak!" diye bağıran bir ses duymamla irkildim, keskin bir nefes aldım ve kocaman açılmış gözlerimi kırpıştırdım.
"Kendine gel," dedi Arın, yumuşak bir sesle.

Yüzüm avuç içleri arasındaydı, gözleri yine gözlerimi delip geçecek kadar keskin ve derin bir maviyle bakıyordu.

"İyisin," dedi daha da yumuşak bir ton kullanmaya çalışarak. "Sorun yok."
Gözlerimi kırpıştırdım ve kendime gelmeye çalıştım, büyük bir özenle çanta dışında her yere bakıyordum.

"Artık sana bir borcum yok, Keskin." diyen Dylan'ın keyifli sesini duydum.
"Eski günlere geri dönebiliriz."
"Siktir git, Jordan." diye tısladı Can. "Geberene dek de gözümüze gözükme."

"Gitmek mi?" dedi Dylan gülerek. "Daha yeni başlıyoruz. Biliyor musun, Keskin?" diye sordu ardından. "Karşındaki bu güzel kızla bugün uzun uzadıya sohbet ettik." deyip sırıttı. "Ve ondan hoşlandığıma karar verdim. Ama bilirsin, hırsım her şeyin önüne geçer benim lügatımda." dedikten sonra psikopatça gülümsedi.

"Ona sizinle daha fazla takılmaya devam ederse pek iyi şeyler olmayacağını söyledim, ama beni dinlememeyi tercih etti ve sanırım bu gidişle o güzel yüzüne bir iz bırakmak zorunda kalacağım." Sonra durdu, yapmacık bir sekilde düşünmeye başladı. "Aslında öncesinde bu çekici kızla biraz eğlenebiliriz, ne dersin?"

SpotlightHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin