24. Bölüm

12 3 0
                                    


Ölüme doğru yürüyorduk.

Acı bedenlerimizi kasıp kavururken ve son kurşunumuza kadar şarjörlerimizi boşaltırken önümüzde keskin ayrımlı iki yol vardı.

Ölüm ve Yaşam.

Ölmek umurumda değildi. Bundan iki yıl önce içimde olan o hayat dolu kızı gömmüştüm bu gece, eğer ölürsem bu soğuk, acımasız katil olarak ölecektim; yaşarsam  gömdüğüm o hayat dolu kızı yeniden diriltmek için ne gerekiyorsa yapacaktım ve bu buzdan kalbi yeniden ısıtacaktım.

Arın o an ne düşünüyordu bilmiyordum. Onu bu şekilde ölümün kollarına atarken ben de ne düşündüğümü bilmiyordum. Tek bildiğim birbirimize daha fazla ertelenemez bir biçimde aşık olduğumuz ve ölümde bile birlikte olma arzumuzdu.

Şarjörüm boşalmıştı. Bunu fark eden Arın, yaralı elimi tutan yaralı eliyle beni arkasına çekerek kendini siper etti. Son güç ve mantık damlamla birden ne bok yediğini, yediğimizi fark ettim ve onu hemen yanımızdaki sütunun arkasına ittim. Tişörtünü çıkardığımda karnındaki oldukça ciddi görünen yarayla haykırdım.

"Hassiktir!" Yarayı dokunmadan inceledim. "Kurşun içeride."

Tişörtünün bir parçasını yaralarımın zorlanmasıyla acıyla bağırarak yırttım ve karnındaki oldukça ciddi görünen yarayı hızla sarmaya başladım, her temasımda yaralı elim acıyla kavruluyordu; yaralı omzumun ve kolumun her hareketinde dişlerimi kırarcasına sıkıyordum.

"Ne kadar mermin var?!" diye bağırdım. Benim işim bitince de o benim bluzumu çıkarmış ve oldukça ağır yaralarına rağmen yırtmıştı.

"Bilmiyorum!" diye karşılık verdi, kolumdaki yaraya sararken. "Şimdi ne yapacağız?"

Bu sefer de ben, "Bilmiyorum!" dedim.

"Acilen bir şey düşünmemiz gerek," dedi bluzun bir diğer parçasını da elime sararken. 

Haklıydı. Eğer şimdi bir şey yapmazsak ya kan kaybından ya da daha fazla mermiden geberip gidecektik ve o Jordan piçi de keyifle şampanyasını yudumlayacaktı. Bu manzara aklıma geldiğinde kanım öfkeyle kaynadı.

"Yapabileceğimiz tek bir şey kaldı!" diye bağırdım, ardından sağlam elimi hızla sütyenime daldırdım ve minik bir kumanda çıkardım.

"O da ne öyle?" diye sordu, karnındaki yaranın acısıyla zorlukla nefes alırken.

"Bir bomba," dedim. "Bu tuşa bastığım anda tüm kamyonetler patlayacak."

"Siktir, o zaman biz de patlarız! Sen ne dediğinin farkında mısın?"

"Tuşa bastıktan on saniye sonra patlıyor," dedim. "Yani acele etmemiz gerekecek."

"Git ve diğerlerini bul," dedi Arın, eline silahını aldı. "Ben seni koruyacağım."

"Seni bırakacağımı sanıyorsan yanılıyorsun, aptal," dedim ve kolunun altına girdim ve onu kaldırdım. Tüm bedenim ağırlığının altında ezilirken bedenimdeki kurşunlar daha da derine girdi sanki.

Acı çok yoğundu, acı çok fazlaydı. Gözlerimin karardığını hissettim, sendelerken de bu sefer o beni yakaladı. Elindeki silahı aldım, bedenimi ona siper ettim ve aynı anda koşmaya çalışırken adamlara ateş etmeye başladım.

İlerdeki başka bir sütunun arkasına kendimizi attık. Kan ter ve acı içinde, nefes nefeseydik. Ama canımızı kurtarmak o an hepsinden daha önemliydi.

"Bak, Can ve Mert orada!" diye seslendim Arın'a. Mert herhalde bizden de hazırlıklı gelmişti ki, kurşunu hala bitmemişti. Can ise sabırla hala birilerini tokatlıyordu.
"Yanlarına gitmemiz gerek, biraz daha dayan."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 28, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

SpotlightHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin