13. Bölüm

9 6 0
                                    


Multi: Halsey - The Tradition
Bölümü bu şarkıyla yazdım, umarım beğenirsiniz ♡

Başımı ellerimin arasındayken ıslak giysilerimle yatağımın üzerinde cenin pozisyonu almıştım.

Üşüyordum. Tarif edilemez bir soğuk bedenimi bıçak gibi kesiyordu. Ağır bir sessizlik etrafa çökmüştü.
Bu ihanetti. İhanetin soğuğu, keskinliği ve sessizliğiydi.

Gözlerimden daha fazla gözyaşı akmıyordu. Akmasını istiyordum, içimdeki nefreti ve öfkeyi kusmak...
Gözyaşlarım beni rahatlatabilecek tek şeydi o an, ama ondan da yoksundum artık.

Belki de öfkemi kusmamalıydım, onu nefretimle besleyip, büyütmeli ve daha da güçlenmeliydim.
Çünkü bu zaten bildigim bir şeydi, öfke ve nefret bana güç veriyordu, ayakta durmamı ve devam etmemi sağlıyordu.

Bana gereken şey gözyaşı değildi belki de? Öfkeydi, nefretti, güçtü.
Ancak böyle savaşabilirdim.

Önce doğruldum, sonra ayağa kalktım ve aynanın karşısına gittim.
Bir süre dağılmış ifademi, kıpkırmızı ve kapanmak için yalvaran gözlerimi, yanaklarımdaki gözyaşı izlerini, birbirine girmiş saçlarımı ve çökmüş omuzlarımı inceledim.

Omuzlarımı doğrulttum, gözyaşlarımı sildim, çenemi yukarı kaldırdım.

Ardından hissettiğim öfkeye odaklandım. Gözyaşlarımın getirdiği kabullenişle öfkem geri plana itilmişti, ancak hâlâ tazeydi. Nefretimle besledim onu, içimde büyüttüm, büyüttüm ve büyüttüm...

Ellerim yavaşça yumruk halini aldı.
Gözlerimdeki dağılmış ifade yavaşça yerini güce bıraktı.
Ardından yüzüme takmak için maskeler tasarlamaya başladım.

Yavaşça dudaklarım yukarı kıvrıldı, gözlerime ulaşan, gerçek gibi görünecek bir tebessümdü amacım. Gözlerimi kıstım, yapmaya çaliştım. Olmadı.

Başımı eğdim, gözlerimi sımsıkı kapattım.
Başımı kaldırdığımda ise o gülümsemeye ulaşabilmiştim.

Biraz daha bastırdım maskemi yüzüme, biraz daha ve biraz daha...
Bir kıkırtı döküldü dudaklarımdan, maskem yüzümü kanatirken kıkırtı gülmeye, o da candan, tüm odada yankılanan bir kahkahaya dönüştü.
Ellerimi yavaşça yukarı kaldırdım ve kahkaha atmaya devam ettim.

Ama bu seferki maske değildi.

"Kime bulaştığını bilmiyorsun, Dylan Jordan." dedim aynadaki yansımama bakarak. "Bu maskem Arın ya da ihanet etmemi beklediğin diğer kişiler için değil."
Çenemi biraz daha yukarı kaldırdım.

"Senin için."

*

Sabah, gün ışıdığında sadece bir buçuk saat uyuyabilmiştim.

Hissizdim. Uyuşmuş hissediyordum, daha fazla üzülmek gelmiyordu içimden, çünkü bir planım vardı. Ama planım olduğu  için, çaresiz olmadığım için sevinemeyecek kadar öfkeliydim. 

Ayağa kalktım, gözlerimi ovuşturdum ve yüzümü yıkadıktan sonra üzerime rastgele bir şeyler giyindim.

Plan basitti.
Ya da değil.
Hayır, hiç değil.
Ve hem kendimin, hem Toprak'ın hayatını tehlikeye atmam da cabasıydı.

Toprak'ın hayatı zaten tehlikede. İşine yaramadığın an önce onu, sonra da seni öldürecek. Eğer dediklerini yaparsan, ya ihanet edeceğin, henüz tanımadığın kişi seni öldürecek ya da...

Düşüncelerimin devamı gelemedi, ama o görüntü zihnimde oluşmuştu bile.

Karşımda masmavi gözlerini karartan öfkeyle, nefretle ve hayalkırıklığıyla bakan Arın, elindeki silahı şakağıma doğrultmuştu.
Ve bum. Beynimi dağıtan bir kurşun...
Ama o kurşunun beni öldüreceği gerçeği, Arın'ın gözlerindeki ifade kadar yakmıyordu canımı.

SpotlightWhere stories live. Discover now