34 - jeonghan's birthday.

23.7K 2.2K 1.4K
                                    

Dakika başı oflamaktan yorulmuştu ama elinde değildi. Yine her şey karmakarışık olmuştu, ne düşünmesi gerektiğini bilmiyordu.

Bir çıkmazın içindeydi, yetmezmiş gibi oradan çıkmak yerine daha da dibe çekiliyordu sanki. Tekrar ofladı, evin önüne yaklaştığında direksiyonu sıkı sıkı kavrayan parmaklarını gevşetti. Eklemleri ağrımaya başlamıştı.

Bunu gerçekten yapmak isteyip istemediğine emin olamadığı bir anda rastgele park ettiği arabasından indi. "Bay Jeon, hoş geldiniz! Uzun zamandır yoktunuz." ona doğru koşarak gelen yaşlı adama gülümsedi. "Bana Bay Jeon demeyi bırakmalısın, kendimi yaşlı hissediyorum." güven vermek istermişçesine kafasını salladı. "Öyle şey olur mu, efendim? Henüz çok gençsiniz."

"Tam da bu yüzden Bay Jeon dememelisin." yaşlı adam gülümseyerek kafasını sallasa da Jeongguk bunun sadece geçiştirmek için olduğunu biliyordu. Park Hanseo, Jeongguk doğduğundan beri onlar için çalışıyordu. Jeongguk zamanında onun da başını oldukça büyük dertlere soktuğu için ona karşı her zaman mahcup hissediyordu. Yaşlı adamın omzuna birkaç kere vurduktan sonra yüzündeki gülümsemeyi bozmadan eve doğru yürümeye başladı.

Ellerini siyah dar pantolonun ceplerine sıkıştırmış bir halde ağır adımlarla büyük eve doğru yürürken çocukluğunu geçirdiği bahçeyi inceledi. Pek bir şey değişmemişti, zaten buraya en son gelişinin üstünden sadece iki ay geçmişti.

Yine gelmeyi düşünmüyordu, Jeonghan'ı görmek istemiyordu ama annesini de üzmek istemiyordu. Jeonghan'ın doğum günü umrunda bile değildi, önce annesini üzmemek için aile kahvaltısını, sonra da Taehyung'u yalnız bırakmamak için akşam yapılacak olan saçma partiye gitmeyi kabul etmişti.

Aslına bakarsanız korkuyordu. Bugünden ve bugün yaşanacak olan her şeyden deli gibi korkuyordu. Taehyung, ona partiye beraber gitmeyi teklif ettiğinden beridir saçma sapan senaryolar gözünün önüne gelip duruyor, henüz gerçekleşmemiş olan şeyler için acı çekiyordu.

Belirsizlik ve bilinmemezlik onu çıldırtıyordu.

Kapının önünde durduğunda daha fazla beklemeden kapıyı çaldı. Kapı birkaç saniye içinde açılınca Jeongguk kapıyı açan görevliye gülümseyip içeri girdi. "Jeongguk mu geldi?"

Ayakkabılarını çıkarırken duyduğu cümle onu gülümsetmişti, o ana kadar annesini ne kadar özlediğinin farkında bile değildi. "Jeongguk!"

"Anne." Jeongguk gülümseyerek kolları açık bir şekilde onu bekleyen annesine doğru yürüdü ve düşünmeden sarıldı. Biraz rahatlama umuduyla kokusunu hızla içine çekti.

Bu dünyada bir tek annesi ve Taehyung onu böyle rahatlatabiliyordu.

"Nerelerdesin sen bakayım?" annesi geri çekilip koluna vurduğunda gülmeye başladı. "Geldim işte." diyip tekrar sarılmaya çalıştığında annesi onu durdurdu ve çatılmış kaşlarıyla oğlunun yüzünü incelemeye başladı. "Bir sorun mu var?"

Jeongguk burukça gülümsedi, ya o hemen kendini ele veriyordu ya da annesi oğlunu çok iyi tanıyordu. "Hayır tabii ki, endişelenme boş yere." kolunu annesinin omzuna atıp içeri doğru yürümeye başladı. "Babam nerede?"

"Buradayım, seni velet!" babası kahvaltı masasının başına çoktan oturmuş, çatık kaşlarıyla Jeongguk'u izliyordu. Jeongguk bir an duraksadı, azar mı işitecekti?

Babası elindeki tableti masaya bırakıp gözlüklerini çıkardı ve yavaşça ayaklandı. Kollarını açtığında Jeongguk gülümsedi. "Gel buraya." Jeongguk annesini bırakıp babasına sarıldı. "Gün geçtikçe boyun mu kısalıyor ne?" babasına sarılırken şakalaşarak sorduğu soru babasının çatık kaşlarıyla geri çekilmesine sebep olmuştu. "Sanırım artık güreşecek kadar büyüdün."

what about usWhere stories live. Discover now