1.1

7K 809 365
                                    

"Chan."

"Hım?"

"Omuzunu getir."

Changbin ve Chan yine hiç değişmemiş bir şekilde kantinde otururlarken Chan aldığı cümle ile kafasını sallayıp gitarını çantasına yerleştirmiş ve sandalyesini Changbin'e doğru yaklaştırmıştı. Changbin direkt başını omuzuna koymuş, başına da kapüşonunu örterken gözlerini kapatmıştı.

Gece Felix ile oyuna girme kararı almışlardı aniden ve sabahı sabah etmişlerdi, dersi de erken olduğu için şu anda tabiri caizse sürünüyordu. Diğer arkadaşlarının gelmesini bekleyen ikili yan yana otururlarken Chan da telefonu ile ilgilenmeye başlamış dakikalar sonra Hyunjin, sırtında Jisung ile içeri girmişti.

Kafeteryadaki herkesin bakışları onlara dönerken Jisung gülerek Hyunjin'in sırtından inerek yanağından makas aldı ve "Teşekkürler kahramanım!" diyerek sandalyesini çekti. Hyunjin de alayla "Ne demek," diyerek saçlarını savurmuş, masaya kurulmuştu.

Grup tamamlanırken Changbin de tek gözünü açarak ikisine baktı. "Günaydın."

Jisung kıkırdadı. "Günaydın diyeceğiz de bu halin ne?"

Chan omuzuna yatan çocuğa bir bakış attı. "Geç uyumuş," dedi açıklama yaparken. "Bizim dersimiz de bayağı erkenden başlıyordu. Uykusuz ondan. Ona gün yeni ayıyor. Siz beraber gelmişsiniz?"

Aslında beraber gelmelerinin sebebi, sabah Hyunjin Jisungların kapısına dayanmış ve Jisung'u bileğinden çeke çeke kendi evine götürüp beraber kahvaltı etmişlerdi. İkili dersleri geç olduğu için Chan ve Changbin'in aksine rahatça kahvaltılarını yapıp hazırlamışlar, Hyunjin dersi en geç başlayan olsa bile Jisung ile okula gelmek istemişti.

Bunu da onlara açıklarken "Keyif sizin," deyip güldü Changbin. Ardından da başını Chan'ın omuzundan kaldırıp Hyunjin'in ona uzattığı yarım keki ısırmış ve başındaki kapüşonu çıkarmıştı. "Biz de sabahın yedisinde yollara düşelim falan işte, ne olsun. Adalet mi bu ya?"

Chan kıkırdamış, başını onlara doğru ilerleyen ikiliye çevirmişti. "Cidden öyle," dedi yine de onaylarken. Jisung ve Hyunjin'e göre ikisinin dersi hep erkenden başlıyordu.

"Merhaba!" deyip gülümsedi Jeongin. Gözler ona dönerken Jisung da gülümseyip karşılık vermiş, gelen karşılıklarla beraber masaya oturmuştu.

"Çalıştın mı?" dedi Chan ona bakarken.

Kafasını salladı. "Evet! Sanırım, bu sefer hiç hiç hiç hatam olmayacak. Tellere de artık daha sert basıyorum."

"Aa," Changbin'in bundan haberi yoktu. "Çalsana, dinleyelim."

"Olur ama bir saniye, Seungmin gidecek misin?"

Ayakta dikilen Seungmin kafasını salladı. Kenarda oturan Hyunjin'e kısa bir bakış atmış ve geri diğerlerine dönerek elindeki kahveyi kaldırmıştı. "Gideyim, sonra katılırım size. Bir de Jisung, Minho hyung nasıl becerdi bilmiyorum ama sabah telefonunun ekranını kırmış. Haber etmemi istedi."

Demek ki mesaja hala dönmemesinin sebebi buydu.

Jisung bir anda öğrendiği şeyle aydınlanma yaşayarak teşekkür ederken Seungmin son kez onlara bakıp ilerlemeye başlamıştı. Onu arkasından izleyen tek bir kişi vardı, Hyunjin.

Kim Seungmin bu aralar cidden de dikkatini fazlasıyla çekiyordu.

Uzun boyu, ince bacaklarını saran dar pantolonlar giymesi, uyumlu fiziği ve dik başlılığı kesinlikle dikkatini çeken en önemli unsurlardandı. Bir anda masada dönen muhabbete odaklanarak hepsini şaşırtacak şekilde gözlerini Jeongin'e dikti.

star lost, minsung ✓Where stories live. Discover now