3.2

112K 8.7K 1.7K
                                    

Hoş geldiniz

Başlıyoruz
-
Kaan

Önümdeki dosyayı çevirirken derin bir nefes çektim içime. Başımın ağrısı inanılmaz bir hal alırken alt dudağımı ıslatarak telefona baktım.

Mesaj gelmemişti. 

Tam altı gündür mesajlarıma bakmıyordu, tek tik oluyordu. 

Bir sorunun olduğunu hissederken omuz silktim.

Keyfi olarak bakmıyor da olabilir.

Başımın ağrısı canımı sıkarken çalan kapıyla önümdeki dosyayı kapattım.

''Gel.'' Kapının açılmasıyla kimin geldiğine baktığımda insan kaynakları departmanından gelen Muhsin'i görmemle kaşlarımı çattım.

Bu dosya sorumlusu Eylem yani Çileğ'in annesiydi. 

''Muhsin?'' o da bunu biliyor olacak ki:

''Kaan Bey bu dosyayı size ben sunacağım. Eylem Hanım altı gündür işe gelmiyor şansıma sadece az önce konuşabildim.'' dediğinde kaşlarımı çattım.

Ne demek altı gündür işe gelmiyor?

Eylem Hanım başarılı bir kadındı.

İşlerini aksatmazdı, habersiz izne de çıkmazdı.

Bir sorun vardı.

''Neden gelmiyor?'' dediğimde Muhsin:

''Eylem Hanımın kızı hastaneye kaldırılmış. Altı gündür oradaymış.'' dediğinde kaşlarımı çattım.

Moralim bozulurken çenemi gerdim.

''Tamam sunumu sonra yapabiliriz çık sen.'' dediğimde işlerimi ilk defa ertelediğim için hafif şaşıran Muhsin yine de onaylayarak çıktı.

Çileğin bilerek cevap vermediğini düşünüyordum fakat hastanede olması rahatsız etmişti.

Kendi içimde kısa bir tartışma yaşadığımda oflayarak ayaklandım.

Gidip görmeden bana rahat yoktu.

- - -

Elimdeki çiçekle hastaneye girerken gözlerimi danışmaya çevirip, oraya adımladım.

''Merhaba, Çilek İçkaya hangi odada kalıyor?'' dediğimde kadın hafifçe gülümseyerek, bilgisayardan bir şeyler yaptı.

''Bir bakalım... Çilek İçkaya altıncı kat yüz yirmi bir numaralı odada kalıyor.'' dediğinde kafamı sallayarak, teşekkür ettim.

''Teşekkürler.'' Adımlarımı asansöre yönlendirdiğimde içinden bir ses burada olmamamı söylerken kaşlarımı çattım.

Çalışanımın zor bir zamanında yanında olmayacaktım da nerede olacaktım?

Ben iyi bir patrondum.

Asansörle altıncı kata çıkınca inip, numaralara bakarak odayı aradım ki buldum da. Kapının önüne gelip derin bir nefes alıp, kapıyı çaldım.

İçeriden 'gel' sesini duymamla boğazımı temizleyerek duraksadım. Kapıyı açarak yavaşça içeri girdiğimde Eylem Hanımla göz göze gelmiştik.

Beni görünce ayağa kalktı.

''Aa! Hoş geldiniz Kaan Bey?'' Daha çok soru sorar şekildeydi.

Bakışlarım Çilek'e kayacakken kendimi zor tuttum.

''Merhaba Eylem Hanım! Geçmiş olsun.'' dediğimde kafasını salladı.

''Teşekkür ederim, buyurun.'' diyerek koltuğu gösterdiğinde kafamı salladım.

''Gerek yok. Birkaç gündür işe gelmediğiniz için merak etmiştim hastanede olduğunuzu öğrendim geçmiş olsun demeye geldim.'' dediğimde bakışlarım Çilek'e kaydı.

Bana kısa bir bakış atıp, tekrar televizyona döndü.

Çok bitkin görünüyordu.

''Teşekkür ederiz Kaan Bey.'' dediğinde bu sefer bakışlarımı Eylem Hanıma çevirdim.

''Neyi var küçük hanımın?'' dediğimde Eylem Hanım:

''Kendini fazla yormuş. Durumu biliyorsunuz...'' diyerek sesini kıstı ve devam etti:

''Tek böbrekle yaşıyor ve o gün fazla yorulmaya bağlı tansiyonu çıktığı için fenalaştı.'' Çilek'in duymasından korkarcasına çok sessiz söylemişti.

Durumları biliyordum ama tam değil.

Sadece tek böbrekli olduğunu biliyordum.

Mesajlarda acımamam gerektiğini söylediğinde konunun aslında ne olduğunu fazlasıyla merak etmiştim.

''Siz geçin ben kahve getireyim.'' Eylem Hanımın dediği şeyle onu durdurdum.

''Gerek yok ben size şu çiçekleri verip geri gideceğim. Hasta ziyaretinin kısası makbuldür.'' dediğimde hafifçe gülümsedi.

''O zaman siz buradayken ben iki dakika doktorla görüşüp geliyorum. Çilek ben çıktığım an ayaklanıyor. Tek bırakmaya gelmiyor.'' dediğinde hafif azarlar tonda Çilek'e bakarak demişti.

Sırıtırken kafamı salladım o sırada Eylem Hanımda gitmişti.

Ne konuşacağımı bilemeyerek bir süre boş boş durdum ve elimdeki çiçekleri köşeye bırakarak gözümü Çilek'in boş ayak ucuna götürdüm.

''Bir isteğin var mı?'' Çilek'in ayak ucuna oturarak sorduğum şeyle gözlerini gözlerime çevirdi.

Bir süre boş boş baktıktan sonra geri ayaklandım.

''Sanırım yo-'' Cümlemi bitirmeden konuştu.

''Var.'' kafamı çevirerek ona baktım.

''Bir isteğim var.'' Dediğinde kafamı salladım.

''Tabii! Nedir?'' dediğimde yüzünde kurnaz, yaramaz bir sırıtma mevcut oldu.

''Bir kavanoz turşu.'' 

BÖLÜM SONU

Turşu Kavanozu - Texting✔️Where stories live. Discover now