2. BÖLÜM / YAZGININ LEKESİ

720 99 13
                                    

"Ve öğrendim ki; insanlar cinnet anında katil olabiliyorlarmış... Ne sağduyu ne başka bir şey... İşittiğin tek ses kulağına sürekli öldür diye fısıldayan canavarın sesi... O sesi tanıyorsun aslında, o ses senin alt benliğinin sesi...

Ve anladım ki; göz bebeklerin Karadumanlar içindeyken yanağına süzülen o iki damla yaş, yaşadığın acının isyanı...

Hayat bu, bugün var yarın yokuz...

Hayat ya bu, yapmam dediğini yaptırır, gitmem dediğin yere götürür, asla dediğin şeyi seve seve değil söve söve kabul ettirir..."

Parmağındaki yüzüğün ağırlığı tenini yakıyordu. Elindeki kitabın sayfasını her çevirdiğinde gözüne çarpan alyansı yerinde çıkarıp atmak, gözünün önünden yok etmek istiyordu. Bir hafta geçmişti lanet yüzüğü parmağına takalı, onu da bir hafta olmuştu görmeyeli. Mümkünse hiç de görmek istemiyordu. Ama bunun mümkün olmayacağını sürekli hatırlatan bir ayrıntı vardı: yüzük.

Düşünmemeye çalışarak bir sayfa daha çevirdi ve yeni bir bölüm başı yazısı ile karşılaştı.

"Geldik gidiyoruz hala yetersiz hala aynı biçareyiz... Sevgi denen laneti üstümüze giysi diye giydikçe; aslımız kayboluyor, gerçek kimliğimiz aşığımız tarafından ötekileştiriyor..."

Bir yazar nasıl oluyor da her satıra bu denli acıyı nakşedebiliyordu? Bunu düşünmekten kendini bir türlü alamıyordu. Kimsenin acısı, çektiği dert ortak değildi. Her insanın yükü kendine ağırdı. Bunu da ilk elden tecrübe etmişti Diyar.

Varlık içine doğan bir çocuk olarak, o bitmez tükenmez varlığın sebebini kaynağına inene kadar anlamamıştı misal. Eline verilen silahı oyuncak zannederken ilk cinayetini işlediğinde anlamıştı silahın oyuncak değil de sahici olduğunu... Tabancadaki mermilerin boncuk değil de kurşun olduğunu ayakları dibine kanlar içinde devrilen bedeni gördüğünde ayıkmıştı. Kaç yaşındaydı sahi, on üç, on dört?

Bozuk bir psikolojiyle isyankârlığın başını çekerken mi yoksa kanı deli akan bir ergenken miydi babasına ilk başkaldırısını gerçekleştirmesi... Hangisindeydi ilk baba tokadının tadına vardığı an? Hangisindeydi namluyu büyük abine çevirişi? Küçük abiyi karşı çıkarken neden büyük abiyi vermişti silahı eline? Neden aile mirasını devralacak diye silah kaçakçılığını beynine işlemişti? Küçük abiyi okuyacak meslek sahibi olacak dedikçe neden hem okusun hem işimizi yapsın, aile mirasıdır diye diretmişlerdi? Kaçakçılığın miras olduğu nerede görülmüştü?

"Dalmışsın yine?"

Yerinde huzursuzca kıpırdanırken gözlerini saniyelik açıp kapattıktan sonra tepesini öpen abisinin karşısına geçmesini bekledi. Düşünceler denizinde dalıp gitmişti... Mazinin kirli sayfaları arasında yüzerken boğulacağını bile hesap edememişti.

"Dalmışım öyle."

"Öylesine dalmış olsan kulağın kapıda, gözlerin tetikte olurdu küçüğüm. Sen yine çok gerilere gitmişsin."

"Keşke Atahan abim de senin kadar beni tanısaydı abi."

"İnan bana güzel gözlüm, babam da abim de seni benden daha iyi tanıyorlar. Kanun Bey sanıyor musun ki evlatlarını tanımayacak. O bizim bakışımızdan tut da atacağımız adımların ölçü ve sayısına kadar her şeyi biliyor. Ya Atahan abim, o seni büyüten adam kızım, seni ondan daha iyi tanıyan mı var?"

Gökalp'e hak veriyordu vermesine ama yine de isyankâr tarafı her defasında neden diye sorgulatıyordu işte.

"Abi ben..."

KARANLIKLAR İÇİNDEWhere stories live. Discover now