29. BÖLÜM / MUCİZE

304 55 11
                                    

Bu bölüm siyahincim_ ve MasumPeri27bir kullanıcıdan bahsetgelsin.

Keyifli okumalar:)

***

Atahan elleri cebinde odanın kapısından yatakta cansızca yatan kardeşini izliyordu. Duvarı andıran yüzünden ne hissettiği belirsizdi. Kaşları onu izlerken nedensizce çatıktı. Ela rengi gözlerini ağırca hareket ettirerek bakışlarını garip bir sesle öten yatak başı monitörüne çevirdi.

Makina uyarı vermeye başladığı an ritimleri bozulan kalp atımlarını aynı ruhsuzlukla izlemeyi sürdürdü. Kardeşinin kalbi Savaş'sızlığa daha fazla dayanamayacaktı. Bunu adı gibi biliyordu.

Annesinin sessiz hıçkırıklarını dinlerken hiçbir tepki vermedi kumral adam, gözleri yalnızca kalbi duran kardeşine müdahale eden doktorların ellerindeydi.

"Atahan bir şey yap yalvarırım!" diye ağlayan kızıl saçlı kadını duysa da duymazdan geldi. Kardeşi için dünyayı yerinden oynatacak adam şimdi kılını kıpırdatmadan onun kocasının peşinden gitmek için çabalayışını izliyordu.

"Yapma annem, kardeşine bunu yapma. Onu hayata döndürecek tek kişi sensin. Yalvarırım bana evlat acısını yaşatma." Annesinin kesik kesik gelen sesiyle alnı kırıştı.

"Atahan abi yapma ne olur!" Hazan'ın yürek burkan sesi, Gökalp'in "Onu kaybedersem seni kardeşlikten men ederim Atahan!" gürlemelerine karışıyordu.

"Atahan." babasının sesiyle bir an nefesini tuttu. Nefesini tutması korkudan değil, geçmişi hatırlamasındandı. Savaş'ı o depoda bulduğunda yine bu ses tonunu kullanmıştı babası. Rengi gri olan bu ses... Umudu kıran bir seslenişti.

Günler sonra kardeşiyle Savaş'ın izine ulaşan Atahan yasa dışı kullanılan laboratuvarın önünde bulmuştu kendini. Yanında yalnızca Adem vardı. Konvoydaki araçlarını içinde kimler var bilmiyordu. Tek derdi herkesten önce onlara ulaşmaktı.

Fabrikaya yaklaşmıştı ki duyduğu kükremeyle "Daha hızlı sür Adem. Daha hızlı!" diye bir bağırtı kopardı. Arabayı inleten sesi direksiyon başındaki adamı panikletirken torpido gözüne defalarca yumruk sallamıştı.

Tozu dumana katarak fabrikanın önünde duran araçtan fırlayıp içeri daldığında aklına neresi gelirse oraya bakmaya başlamıştı. Aynı kükremeyi bir kez daha duyduğunda adımları seyrekleşirken dizleri ilk defa titremişti. Korku nedir bilmeyen bir adamın iliklerine kadar hissettiği korku çok başkaydı.

"Atahan dikkatli ol. Ben diğer tarafa gidiyorum." diye seslenen Adem'e cevap bile verecek takati kalmamıştı. Görecek olduğunu her neyse şimdiden yüreğini sıkıyordu.

"Savaş! Diyar!" dakikalar sonra sesini bulup bağırdığında aldığı tek yanıt acı bir kükreme ya da inleyişti. Yeni yeni tattığı duygu kanına öyle bir sızmıştı ki adımı atmaya çekiniyordu. Ona rağmen önünde durduğu her bölüme korkarak da olsa bir şekilde bakıp çıkıyordu.

En arkada kalan odaya hızlıca girdiğinde belki de bir ömür boyu unutamayacağı bir görüntüydü onu karşılayan. "S-Savaş..." dedi dili tutulmuşçasına. Yüreği tuhaf bir sızıyla boğazını kitlemişti sanki. "Kardeşim."

Boynuna yakın duran pençe izi omzunu deşerek sırtının yarısına kadar ulaşmıştı. Hemen dizlerinin dibinde duran siyah panter boynundan boğularak öldürülmüş vaziyette beyaz aslanın ayağının altında yatıyordu. Diğer aslan ise Savaş'ın açık yarasını iyileştirmek için çabalar bir halde sürekli kanayan bölgeyi acı acı inleyerek yalıyordu.

"Lanet olsun, bu da nesi? Savaş!" diye sesini yükseltti. Aslanların yanına çöktüğünde kendisine saldıracak olmalarını bile göz ardı etmiş durumdaydı. Fakat beklenilen olmamış, yırtıcılar ona zarar vermenin yanı sıra yardım beklercesine acı bir sesle kükremişlerdi.

Cansızca soluk alıp veren esmer adamın yüzüne doğru titreyen ellerini uzattı ve başını kaldırdı. Kalbindeki sızının tarifi mümkün olmayacak kadar salttı hissettiği acı.

"Savaş, beni duyuyor musun kardeşim, Savaş." Cevapsız kalışına aldırmadan kolları hala zincirlere bağlı adamın başını usulca bırakıp hızla bileklerine yöneldi. "Diyar nerede Savaş, sen neden bu haldesin?" telaşla onun ellerini çözmeye çalışırken ömrü boyunca yaşamadığı bir kaygıyı yaşıyordu tüm benliğinde.

"Buldun mu onları Atahan, neredeler?" babasının bariton tınılarını sanki suyun altından duyarcasına uğulduyordu kulakları. "Diyar, kızım. Kızım nerede Atahan, kardeşin nerede?"

Babasının arkasından kaç kişi girdi içeriye bilmiyordu kumral adam ama hepsi de şok olmuştu. Bunu anlamak için yüzlerini görmesine gerek yoktu.

"Savaş..." diye seslenen babasının sesi gittikçe boğuklaşırken o hala zincirleri çözmeye çalışıyordu. Kanun Bey "Bu çocuk..." deyip sustu, devamını getirmeye dili varmıyordu sanki.

"Diyar yok baba, gözümün nuru yok, Savaş bu halde... Çıldıracağım. Beni zapt et baba, yalvarırım beni zapt et, et ki kendimde kalabileyim."

Zor da olsa zincirleri çözebilmişti. Ağır beden bağlarından kurtulduğu an çuval gibi Atahan'ın üzerine yığılıp kalmıştı. "Yardım edin." Buyurgan bir sesle gerisine bağırdığında aslanlar diğerlerine saldırmak istemişti.

Aslanlara doğru "Yardım edecekler." diye sakince konuştu. "Sakin olun." Sonrasında adamlara omzunun üzerinden baktı. "Sizde ters bir harekette bulunmayın."

Onu kaldırmak istiyordu ama nasıl yapacağını bilmiyordu. Haliyle yanlış bir harekette bulunmaktan ölesiye korkuyordu. "Dayan kardeşim, az daha dayan. Çıkacağız buradan."

Savaş'a sesini duyurmak istercesine kulağına fısıldarken dakikalardır sesi soluğu çıkmayan adam cansız bir soluk almıştı. Ya da ona öyle gelmişti.

"D-diyar."

"Savaş?"

"D-diyar...gi..tti. gö..türdü. ö..öldür be..ni...Ata..han.."

Yareni gitti diye ölmek isteyen yalnızca Diyar değildi. Savaş da aynı isteği yıllarca önce dillendirmişti. Rüyadan uyanır gibi yerinde titrediğinde saniyelerdir ruhsuzca izlediği kadına doğru yöneldi. Doktorların tüm müdahalelerine rağmen geri dönmeyen kardeşinin başucuna kadar geldi. "Bırakın." dedi tok bir sesle. "Geri çekil."

"Hasta yakınlarını çıkarın odadan." diye bağıran doktora ters ters bakarak eline uzandı ve şok cihazını sıkıca kavramış adamın bileğini tuttu.

"Sana bırak dedim, Benan." diye buyurdu bir kez daha. Doktor sessizleşirken istemeyerek de olsa bir adım geri çıktı. İstediğini almış olmaktan memnun bir duruşla soluk benizli kadına doğru eğildi. Kardeşinin toprak kokan saç tutamlarını usulca okşadı ve alnına dudaklarını bastırdı. Abiydi o. Nasıl ki bir çocuğun ebeveyni için hem döver hem sever diyorlarsa o da öyleydi. Hem kızar hem de çabucak affederdi.

"Ah benim gönlü deli kızım. Dön babam geri. Dön geri, benim gözü kara kızım. Sen gidersen bu defa kocanı kalması için durduramam." Hiçbir kıpırtı göstermeyen kardeşinin yanaklarını içi giderek öptü. Hareketleri vedalaşır gibiydi.

"Geri dön abim, kocan yaşıyor. Savaş yaşıyor."

KARANLIKLAR İÇİNDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin