9. BÖLÜM / SAVAŞ

505 83 10
                                    

Tahminleriniz oldukça hoşuma gidiyor :) Tam tutmasa da yaklaşan yorumları okumak çok güzel... Gerçeklerin ortaya çıktığı bölüm yok yakın. Tahmini bir beş bölüm sonra...

Keyifli okumalar:)

***

1 ay sonra...

Savaşlar illa topla tüfekle olmazdı. Bir kadınla da kalbi için savaşabilirdin, bir çocuğun hayatı için, kendi hayatın için bile yaşamla savaş halinde olabilirdin. Bu pek tabi mümkündü. Lakin bir adam kendiyle savaşıyorsa, işte o harbin ne galibi olurdu ne de mağlubu...

Savaş'ta kendiyle savaş halindeydi. Hiçbir zaman iyi bir insan olmamıştı. İyi olmak için uğraşmamıştı. Kötü işler yapmıştı. Yapmaktaydı da... Üstelik bunu bile isteye yapıyordu. Onu tanımayan birine karakterini, yaptığı işleri sorsan aynen böyle yorumlayabilirdi: Kötü

Kötü müydü? Kimine göre iyi, kimine göre de kötüydü. Bakış açısına göre Savaş'ın karakterini değerlendiriyorlardı o kadar. O Savaş Süvari'ydi. Kötünün de kötüsü, iyilik nedir bilmez adamın tekiydi.

"Diyar Hanım'ın Hedefin Kalbi tasarımının üretimi tamamladı abi, bugün test edecekler." Savaş, evinin geniş salonunda bahçeye bakan devasa camın önünde elleri cebinde bahçeyi izlerken kulağı hemen arkasındaki gençteydi.

Hedefin Kalbi diye düşündü Savaş. Karısı için ne hayırlı bir işe vesile olmuştu öyle. Olabilmiş olmak da mühimdi tabii... Kendisini öldürecek silahı görmek için sabırsızlanmıyor değildi hani.

"Güzel. Gürkan'a söyle benim için elli bin adet sipariş etsin. TSK'dan önce ben sahip olmak istiyorum o mühimmatlara."

"Emredersin abi."

"Sen çık Fırat, kapıda bekle Diyar şimdi iner aşağıya."

"Başka bir emrin var mı abi?"

"Onun üzerinden gözünü bir an olsun ayırma."

Fırat salondan çıkarken dahi gözünü bahçeden ayırmadı. Aynı dik duruş, boş bakışlarla beynini uyuşturan düşüncelere inat bahçenin peyzajını izledi.

Geçen ay sabahın ilk ışıklarıyla Diyar fabrikadan mutluluk içinde döndüğünde yine bu pencere önündeydi Savaş. Yine bahçeyi izliyordu. Karısını beklediği anlaşılmasın diye yine gözü dışardaydı.

Ne demişti Fırat bilgi vermek için yanında durduğunda; "Tasarımını tamamladı abi, bi' görsen nasıl hızlı hareket ettiğini şaşırır kalırsın. Şafak'ta ben gibi oldu.

Şafak'ın silahın tasarım ilhamının sen olduğunu söylediğindeki durgunluğu değildi benim şaşırdığım... Asıl şaşkınlığım tasarımın tamamlanmasındaki tek etkenin sen olduğunu söylediği andı. Bu silah çok tehlikeli ve ölümcül. Şeytanın bile aklına gelmeyecek bir tasarım. Şimdiye kadar gördüklerimizden çok farklı... Kalem görünümlü değil, çakı değil, bıçak değil... Yenge resmen Azrail'in mızrağını tasarladı."

"Kim bilir karım belki de ölüm meleğim olma yolundadır." Sesi kaya gibi sert, sözleri ölüm kadar soğuktu. Gözleriyse bakanı ürpertecek derecede hissizdi.

O gün de telaş namına bir his yoktu bugün de. Ölüm korkusu olmayan bir insana ölmekten korkmuyor musun diye sorulan soru kadar saçmaydı Savaş'ın korkması.

Korkmuyordu. Sadece o günün gelmesini büyük bir merakla bekliyordu. Olacak olan neyse ne yaparsan yap önüne geçemezdin. Kader diye bir şey varsa gerçekten... Hoş Savaş kadere de inanmazdı. Ona göre kader diye bir şey yoktu. Sadece hikâyesini yazan bir kalem vardı ve o kalem ne zaman hareket etse, hayatı ya allak bullak oluyordu ya da daha mükemmel.

KARANLIKLAR İÇİNDETempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang