7. BÖLÜM / ÖZÜNE DÖN

502 83 14
                                    

Yeni bir gizem mi yoksa gerçekler yavaş yavaş dökülüyor mu bilinmez :( 

Yorumlarda buluşalım :))

Medyada Nazlıcan Kübra'nın seslendirdiği Ahmet Kaya'nın çok sevdiğim Yakamoz şarkısı var. Çok güzel söylemiş, sevdimm... Bölüme uydu gibi...

Keyifli okumalar

***

Sessizliğin ne denli kötü olduğunu savunur bazıları... Oysa yalnızlık sadece kendini dinlemen için sana sunulmuş en güzel fırsattır.

Yattığı yatağın bile iğnelerle dolu olduğunu hissederken nasıl rahat olurdu bir insan? Diyar'da rahat değildi. Rüya görürüm korkusuna gözünü bile kırpmak istemiyordu. Kaldığı odanın içinde gözlerini amaçsızca gezdirirken de tek amacı buydu: Uyumamak.

Bir anda yataktan fırlayıp kalktığında yerinde sendelese de direkt giysi odasına yöneldi. Raflara özenle dizilmiş kıyafetlere üstünkörü bakıp elini kotların olduğu rafa attı. Siyah dar kesim kotu üzerine geçirip ona uygun olacağını düşündüğü siyah bir kazağı da eline aldı. Onu da giydikten sonra seçtiği postalları ayağına geçirip askıdaki renk renk ceketlerin arasından birini aldı.

Gidecekti. Uyumaktansa fabrikaya gider yarım bıraktığı tasarımını tamamlardı. "Annem bu halimi görse gece gece yokladılar mı kızım seni? diye söylenirdi." Gerçekten de öyleydi. Bedenindeki aşırı enerjiye şaşırsa da bu duruma bir anlam yükleyemiyordu. Yalnızca stresten kaynaklı olduğunu var saymak istiyordu.

Pencereye yaklaşıp çevreye göz attığında evden çıkan 4 kişiyi gördü. Savaş misafirlerim gelecek derken kaç kişi olduklarını söylememiş bile olsa daha fazla kişi beklediği de bir gerçekti.

"Keşke daha erken ayaklansaydım. Gitmeme bir şey demez umarım." diye söylene söylene odanın kapısına vardı. Yavaşça açtığı kapıdan başını usulca dışarı çıkarıp etrafı kolaçan etti. Ortalık çok sessizdi. Kapıyı aralamış sessizlik içinde odadan çıkıyordu ki ben ne yapıyorum diye düşündü.

Kimden neden korkuyordu? Kaşlarını çatarak başını salladı ve omuzlarını dikleştirerek derin bir nefes aldı. Belini doğrultup dikleşirken kapıyı öncekinden daha güçlü bir duruşla açıp dışarı çıktı.

Acelesi varmışçasına hızlı hızlı merdivenleri inip salona giriş yaptığında etrafın yine aynı sessizlikte olduğunu gördü. Odalarına erken çekilmiş olmalılar diye mırıldanarak Savaş'ın çalışma odasına yöneldi. Acaba bu kadar gizli ne konuşuyorlardı da çalışanları göndermişti? "Merak etmiyorum ama yine de bilsem iyi olurdu." diye söylenirken göz kapakları bu düşüncesini desteklercesine kısılmıştı.

Mendebur herifi görmek istemese bile gittiğini haberi olmalıydı. Çünkü Savaş deli bir adamdı. Pire için yorgan yakanlardandı uzun lafı kısası... Ama ondan önce belki biraz kapı dinleyebilirdi. Dinleyebilir miydi emin değildi lakin denemekten zarar gelmezdi. Kendi düşüncelerine homurdana homurdana çalışma odasının kapısına yaklaştı. "Çok ayıp Diyar... Baban sana hiç terbiye veremedi mi?" derken kulağını kapıya doğru uzattı.

"O beni öldüremeyecek kadar çok seviyor Ela. Sadece farkında değil."

Savaş'ın sesiyle kaşları havalanırken duyduklarını anlamlandırmaya çalıştı. Kim seviyordu ki onu? Savaş'ın sevilecek neyi vardı sahi? Kötü bir karakteri, her daim çatık kaşları, kaba sözleri, kibri, korkusuzluğu deli cesareti, heybeti, öfkesi... Düşünceleri ters yönde ilerlemeye geçtiği an sinirle kasılan yüzü bir anda gölgelendi. Eğer bu konuşmadaki bahsi geçen kişi Diyar'sa boşuna konuşuyordu. Öyle ki öleceğini de bilse, onu sevmezdi.

KARANLIKLAR İÇİNDEWhere stories live. Discover now