15. BÖLÜM / İHANETİN DERİN SIZISI

524 76 9
                                    

Keyifle okunsun :)

İşler iyice kızışıyor, bu bölüm sonrasında her şey değişecek...

Biraz daha büyülelim... Hareketliliğimiz artsın artık :)

 ***

Hayata karşı hiçbir zaman zayıf olmamış ya da yenik durmamıştı Diyar. Yoluna çıkan engelleri bir bir temizler, temizleyemese bile bir şekilde bir yolunu bulup yönünü belirlerdi. Zincirin en zayıf halkası da olmamıştı hiç. Hatta en güçlü halkası olduğunu iddia edebilecek potansiyele sahipti. Şimdiyse biri çıkmış fabrikasının yandığını söylüyordu. Hayır, yandı demiyordu; kaybettin diyordu.

“Sen ne diyorsun adam?” Saf bir öfkenin kanında kol gezdiğini Diyar’a uzaktan kim bakarsa baksın o an net bir şekilde görebilirdi. Yüzü karanlık bir öfkeye ev sahipliği yaparken gözleri daha da bir koyulaşmıştı. Hiddetle yakasını kavradığı adamın kim olduğunu bile umursamamıştı o dakka: “Benim fabrikamı kim yakar?” diye dişlerini sıkarak bağırdıktan sonra daha derinden gelen bir sesle sözlerine devam etti. “Kim cüret edebilir böyle bir şeye?”

Güçlü kadın profili altında hala oyuncaklarını kaybetmekten nefret eden küçük bir kız çocuğu yattığını onun karakterini bilmeyen kimse anlamazdı. O yüzdendi bu kadar delirmesi. Hepsini geçmişti, o fabrikada koca bir emek yatıyordu.

“Kendine gel!” Savaş’ın sesi kulağa keskin bir emri andırsa da Diyar buna aldırmadı. Onun umurunda olan tek şey silahları ve fabrikaydı.

“Bana emir verme!” Savaş’ın yüzüne doğru öfkeyle bağırdığında adamın gözlerindeki tehlikeli pırıltıları dahi seçmekten yoksundu o saniyelerde.

“Senin o ağzını kapatmasını çok iyi biliyorum ama zamanı değil.” diyen Savaş, Diyar’ın yakasında duran elini sert bir tutuşla kavradı ve aynı sertlikte geri savurdu. “Şimdi, kes bağırmayı da yürü!”

Bir filmin ortasında kalmış gibi hissetmekten kendini alamıyordu Diyar. Birbirlerinin boğazına yapışmış düşman karı koca gibiydiler sanki. Öyle ki ikisi de gözünü bile kırpıyordu birbirlerine bakarken. Savaş’ın yukardan bakan ukala bakışları, ulaşılmaz ve ketum tavırlarıyla harmanlanınca ortaya korkunç bir adam çıkmıştı.

“Bu işin altından senin parmağın çıkarsa...” diye dişleri arasından konuşan Diyar işaret parmağını iki kere Savaş’ın göğsüne vurdu. Savaş’ın gözleri göğsünü delmek istercesine etine batan parmaktayken dudakları tehlikeli bir sırıtışla yukarı doğru kıvrıldı.

“Ben olduğumu öğrensen bile tırnağının ucunu oynatamazsın.” diye soğuk bir sesle göz dağı verircesine sırıtan Savaş, “Çünkü izin vermem.” diye bitirdi sözünü. Diyar tiksinti dolu bakışlarını adamın gözlerinden ayırmazken zorlukla yutkunarak aralarındaki mesafeyi açtı.

“Sana benimle oyun oynanmayacağını öğreteceğim Savaş, eğer ki altından çıkan sen ol benden daha çok yanarsın.”

Güldü adam. Karısının kararan toprak rengi gözlerine bakarak sadece gülümsedi. Kendinden uzaklaşan kadının yanına doğru yürüdü ve attığı uzun adımla onu geçti. Bir adım daha atıp durdu sonra. Omzunun üzerinden önce yumruk olan küçük ellere, sonra alt dudağa geçmiş dişlere baktı.

“Çıplak ayakla közün üzerinde yürüyen bir adamı asla yakamazsın Diyar. Çünkü o adamın hamuru su ile değil ateşle karıldı.” 

“Sen?”

“Ben Diyar, ben Savaş Süvari’yim ve ben istemeden kimse bana zarar veremez.”

Aralarındaki son bulmuşçasına önüne dönen Savaş, bir daha gerisinde kalan kadına bakmadan çevresini saran adamlarının arasından geçerek arabasına bindi. Az sonra diğer kapıdan da Diyar binmişti araca.

KARANLIKLAR İÇİNDENơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ